Sizlere önce güzel Dünyamızın ilginç yerlerinden birini tanıtmak istiyorum. Adını Namib Çölünden alan Namibya neredeyse Ülkemizin yarı alanına sahip ancak yaşayan insan sadece iki buçuk milyon. Üste ve aşağıya aldığım fotoğraflar belki bir fikir verebilir.


Afrika’nın batısında, Atlas Okyanusunun hemen kenarındaki bu ülke, deniz boyunca uzanan neredeyse bin kilometre uzunluğunda bir çöle sahip.

Başka bir gezegendeymiş hissini veren bu Ülke’de çok uluslu şirketler ‘Maden’ işi ile uğraşıyorlar. İran’ın bile yüzde on beş hissesinin olduğu bu işte, çıkarılan maden ‘Uranyum’. Namibya Dünya Uranyum üretiminde önemli bir paya sahip. Bu uzun girişten sonra bir önceki yazımızda sizlere gençliğini tanıttığım Stanley Kubrick’le devam etmek istiyorum.
Kubrick yeni projesini açıkladığında takvimler 1965 senesini gösteriyordu. Bu bir ‘Uzay Projesiydi’. Neden ‘Uzay Filmi’ derseniz, burası biraz karışık, bunu için 1957 senesine dönelim, Rusya ‘Uzaya Uydu’ göndermeyi başarmış olay önce bir şaşkınlığa sonrasında ‘Güvensizliğe’ sürüklemişti. ABD’yi. Başkan Eisenhower, ertesi sene Temmuz ayında ‘Uzay’ araştırmaları için bir kuruluş kurulması kararını imzaladı ve ‘NASA’ ortaya çıktı. ABD’nin Bilgi birikimi fazlasıyla vardı, Kongre her yıl NASA bütçesini tartışmadan kabul ediyordu. NASA’da çalışmak hem ayrıcalık hem de ‘Maddi’ bir kazanç demekti. Fikir üretiyor, tasarım ve imalat ‘ihale’ ediliyordu. Takvimler 12 Nisan 1961 i gösterdiğinde bu sefer SSCB ‘İlk İnsanlı’ uzay aracını gönderdi buna cevap bir buçuk sene sonra 12 Eylül 1962’de Başkan John F. Kennedy’den geldi. Rice Üniversitesinde yaptığı konuşma NASA’yı karıştıracaktı. ‘Biz Aya bir insan göndermeye, ‘Canlı’ olarak geri getirmeye kararlıyız. Bunun için bizi destekleyin, en geç 1970 yılında bunu başaracağız’ Bu mesaj hem halka hem kongreye verilmişti ama bir gerçek vardı NASA bu yolculuğa henüz hazır değildi, insanlı uçuş için tasarlanan iki astronotun kullandığı, ‘Gemini’ uzay gemisinin yapımına 1961 yılında başlamışlar ve henüz sorunları çözülmemişti. Başkan Kennedy’nin konuşması sonrası NASA’ya Kongrenin verdiği (dolayısı ile halkın parası) tahmin edemeyeceğiniz bir değere ulaşmış Bütçenin yüzde dört buçuğuna gelmişti (Günümüzde yüzde yarım) NASA tarihinin en yüksek miktarlarını 61-64 yılları arasında aldı. Bugünkü değerle 53.5 Milyar dolara ulaştı. (Elli sene öncesi bu bütçeyi alan NASA’nın günümüz bütçesi yirmi iki milyar dolar) 64 yılından sonra neden NASA’nın bütçesinin kısıtlanmaya başladığı bir soru, belki Kongre çalışmaların gidişatından memnun değildi, bilmiyoruz. İşte tam bu noktada Kubrick’in ‘Projesi’ ortaya çıkıyor.

Size uzun uzun anlattığım ortamda Kubrick, filmi çekmek üzere çalışmaya başlıyor. Finansör, çocukluğumda en çok sevdiğim, bir aslanın başını döndürerek, kükrediğinin görüntüsünün sahibi MGM (Metro-Goldwyn-Mayer) Kubrick’le bir ortaklık kuruyor. MGM-British adında. Film sponsorları ‘gözden uzak’ daha doğrusu ABD’den uzak bir stüdyoda çekilmesini kararlaştırıyorlar. Biyografi yazarları, Kubrick’in ‘Uçak fobisi’ olduğunu bu nedenle bu kararı aldığını söylüyorlar oysa Kubrick’in iki evinden biri New York’da ve defalarca uçak yolculuğu yapıyor. Neyse devam edelim. Aşağıya fotoğrafını aldığım stüdyonun adı ‘Shepperton Stüdyoları’.

Çekimlere bu stüdyoda başlanacaktır. Senaryo için Kubrick bilim kugu romanları yazarıaslen İngiliz ama Seylan adasında yaşayan Arthur C. Clark’la anlaşır, onun hikayelerinden bir senaryo çıkaracaklardır.

Çekimlere 29 Aralık 1965 tarihinde başlanır. Tüm malzeme özel tasarlanmış, teknik efektçiler kadroya alınmıştır. Kadro da iki de NASA görevlisi ‘Danışman’ adı altında bulunmaktadır. Araştırmak isteyenler için, bu iki kişinin adlarını da yazalım. Frederick Ordway III ve Harry Lange, her ikisinin de Wermher von Braun’la çalışmış olduklarını da eklemekte yarar var.
Shepperton stüdyolarında başlayan çekimlere daha sonra ‘Özel’ efektler için aşağıya fotoğrafını aldığım MGM-British stüdyolarında devam edilir.

Şimdi başlığımıza dönersek Namib Çölünden gemi ile taşınan ‘kumlar’ işte bu stüdyoya getirilir. Diyebilirsiniz ki koca Britanya adasında hiç mi kum yok. Namib Çölünün kumunun özelliği var, sarı ve kırmızı rengini veren demir oksitlerinden oluşuyor. Oldukça yoğun, bu nedenle bastığınız zaman çok düzgün iz bırakıyor. Nasıl olsa çekimlerde ‘Para’ sorunu yok. Yeter ki istenen malzeme bulunsun. Bir fikir vermesi için aşağıya aldığım fotoğrafta gördüğünüz türbin Vickers firmasına o günün parası ile yedi yüz elli bin dolara yaptırılıyor. Yıllar sonra yapılan Rocky-1 in maliyetine eşit (Bu imalatın NASA-East için yapıldığı ve kullanımına ‘izin’ verildiği söyleniyor.)

1967 yılında son dış sahne fotoğraf çekimi için Namibya’ya gidiliyor ve ‘Dünya dışına’ çok benzeyen Spitzkoppe Dağlarında çekimlerle bitiriyorlar..

‘2001 Bir Uzay Yolculuğu’ gösterime 1968 senesinin Nisan ayında çıktı. (Ben filmi Ankara Bahçelievler’deki Renkli Sinema ’da seyretmiştim. Sinema yanmadan önce)

Bu olaylar olurken NASA’da, daha doğrusu ‘Ay projesinde’ Ay komuta modülünün ihalesinin yüklenicisi NAA (North American Aviation Company) nin Kalite Kontrol Müdürü Thomas Ronald “Tom” Baron çalışmalarla ilgili ‘zehir zemberek’ bir rapor yazdı. Rapor tek kelimeyle ‘kalitesiz ve kötü’ işçilik yapıldığını, acil önlem alınması gerektiğini söylüyordu, önlem yerine kendisi işten kovuldu.
Bu olaydan kısa bir zaman sonra, 21 Şubat 1967 de ilk insanlı uzay uçuşuna hazırlanan Apollo 1 feci bir kaza geçirdi, üç astronot yanarak öldüler. Thomas Baron olayın iç yüzünü Kongre Araştırma Komisyon Başkanlarından ‘Tıger’ lakaplı Olin Earl Teague’ye kalın bir ‘Dosya’ olarak gönderdi. (Alta aldığım fotoğrafta Olin E. Teague görülüyor.)

Komisyon daha Thomas ile görüşemeden ne oldu dersiniz. Thomas arı kovanına çomak sokmuştu, 27 Nisan 1967 de Thomas, eşi ve üvey kızı öldürüldü. Yerel gazetede yayınlanan haberde arabasının, bir geçitte trenin altında kaldığı yazılıydı sadece. Aşağıya gazetenin fotoğrafını alıyorum.

Aşağıdaki fotoğraf ‘Aya İnmesi projelendirilen’ Ay araştırma Modülü LLRV-1

Takvimler 6 Mayıs 1968 i gösterdiğinde Astronot Neil Armstrong bir sene sonra Aya ineceği, ‘Ay modülü Eagle’la test için havalandı, atmış metre yükseklikten düştü, canını zor kurtardı. Aşağıdaki fotoğrafta paraşütle atlayan Neil Armstrong görülmektedir.

Görülen şuydu ki, Astronotlar hiç uzay yürüyüşü yapmamış ve de ‘Ay Modülü’ nün birçok teknik sorunu vardı 1968 yılının sonunda. İnsanın ilk aya indiği sene olan 1969 yılına geldiğimizde, Apollo 9 Şubat ayında, sonrasında Apollo 10 Mart ayında üç astronotla uzaya çıktı, Apollo 10 aya yaklaşabilen ilk uzay aracı oldu, Aya ancak on beş kilometre uzakta yörüngede tur attıktan sonra döndü. Uzun uzun anlatarak geldiğimiz ‘Ay Masalında’ hiç uzayda yürümemiş, ay yüzeyine insansız da olsa Test için Modülü indirmemiş kısaca ‘Deneyimsiz’ bir uçuşla birdenbire Ay yüzeyine inmek ancak ‘mucize’ olurdu. Bu mucize 20 Temmuz günü gerçekleşti. Aya ilk insan ayak bastı.
Bu günkü yazımızın kahramanı Stanley Kubrick’e ne oldu derseniz, bir daha Amerika’ya dönmedi. Fakat yine ‘uslu’ durmadı, ilerleyen yıllarda kendisi de bir ‘tarikat’ üyesi olmasına karşın, ‘Eyes wide shot’ filmini çekti. Bu film onun sonu oldu. Filmden kısa bir zaman sonra ölü bulundu. Neden ve nasıl öldüğü üzerinde çok yazı yazıldı. Geriye çift haneli milyon dolarlık bir servet bıraktı. Yardımcısı ölmeden kısa bir zaman önce neredeyse bir konteyn dolusu içeriğini kendisinin bilmediği, film yaktıklarını söyledi basın mensuplarına, yoksa bunlar ‘sahte Ay görüntüleri’ miydi.?
Aya gitme masalına gelince, gitmeleri veya gitmemeleri önemli değil, ‘İnsan hayatı’ nın değeri, ne yazık ki Siyasi Kişilerin Kararları ile yönleniyor. Kennedy’nin sıkıştırdığı ‘Uzay Programında’ sadece kaybedilen astronotların sayısı yirmiden fazla, bunlara fabrikalar da üretim de kaybolan emekçilerin sayısı dahil değil. Eninde sonunda ‘İnsanlık’ Uzayla ilgili tüm sorunları çözecek buna inanıyorum.
Sevgiyle ve hayallerinizle kalmanız dileklerimle.
M. Meran Pakel
Dalyan, 23.12.2023
331 (52/23)
