Asaletin Sembolü: Şemsiye

Yukarıda gördüğünüz tabloyu bugünkü yazım için özellikle seçtim.  ‘Yağmurlu günde, Paris Caddesi’ adını vermiş Gustave Caillebotte bu eserine. Madem ki şemsiyenin en güzel resmedildiği bu eserle başladık, o zaman size Ressam hakkında biraz bilgi vermem gerekiyor.

Varlıklı bir aileden geliyor, onu Mühendislik tahsili için Paris’e gönderiyor ailesi ama o önce ‘Hukuk’ okuyor. Bu arada resme merak salıyor,  güncel ‘sanat akımlarına’ ve çevresinin dayanılmaz çekiciliğine, kapılıyor. Güstav’ın yakın arkadaşları, daha sonra ‘Ünlenecek olan’ sanatçılar.  Resmi bir hobi olarak yapıyor, ailesinden kalan yüklü bir miras sayesinde hiç resim satmadan sevdiği işleri yapıyor. Bunlar ne derseniz, tekne, yat imalatı ve bahçe ile uğraşmak. Resim satarak hayatta kalmak bir sanatçı için, hele Paris’te çok zor ama Güstav gibi bir arkadaşınız varsa durum değişiyor. Hiçbir eserini satmadığını söylemiştik ölümünden sonra tüm eserlerinin yanında koleksiyonunu ‘Devlet’e bıraktı. 19 Pisarro, 14 Monet, 10 Renoir, 9 Sisley, 7 Degas, 5 Cezanne ve dört Manet tablosu, Paris’de Orsay Müzesi kurulurken temel eserleri oldu.  

Yağmurlu gün, Paris caddesi 1960 lı yıllarda Chicago Sanat Enstitüsü tarafından satın alınarak, Müzenin başyapıtları arasına katıldı.

Hiç evlenmeyen, ‘Sanatçı’ dostu, Ressamımızın bir fotoğrafını aşağıya alıyorum.

Yolunuz Paris’e düşerse güncel görüntüsü, resme konu olan Caddenin, aşağıda görüldüğü gibi.

Konumuz olan ‘Şemsiye’nin çıkış yeri olarak bazı kaynaklar Mısır’ı yazıyor.

Eski Papirüslerde görüldüğü gibi bunlar daha çok geniş yaprak şeklinde ve ‘Asilleri’ Nil kenarında, bolca bulunan ‘uçan böceklere’ karşı korumak amaçlı kullanılmış.

Daha çok kabul gören ise ‘Çin’den Dünya’ya yayıldığı. Bunu destekleyen eski Çin rölyeflerinden bir iki örneği aşağıya alıyorum.

Özellikle İmparator ve hanedan, püsküllü özenli şemsiyelerle betimlenmiş.

Doğudan Batıya doğru yayılan ‘Şemsiye’nin en belirgin kabartmalarını, Büyük İskender’in, yıkıp yaktığı Persopolis’den geriye kalan parçalar da görüyoruz.

Peki, Ülkemiz topraklarında böyle bir örnek var mı derseniz, evet bir zamanlar vardı.

Yukarıya aldığım bir Likya Şehri olan Batılıların Xantos adını verdikleri yerleşim yerinin eşsiz ‘Su Perileri’ anıtının rölyeflerinden bir detay. (British Museum salon 17 de sergileniyor)

 ‘Asillerin’ sembolü olan ‘Şemsiye’ ilerleyen yüzyıllarda Avrupa’da yalnızca kadınların kullandığı bir aksesuar olmuş.

İlk olarak Fransız erkekleri şemsiyeyi kullanmağa başlamış, daha muhafazakâr İngiltere’de olanları size, bugünün hikayesi olarak anlatmak istiyorum.

Aşağıya fotoğrafını aldığım kişinin adı Jonas Hanway,

Tüccar olan Jonas’ın hayatı türlü tehlikelerin içinde geçiyor. Önce Rusya daha sonra İran’dan ‘İpek Ticareti’ ile uğraşırken, İran seyahatinde, erkeklerin şemsiye kullandığını görüyor, dönüşünde Londra sokaklarına ‘Şemsiye’ ile çıkmağa başlıyor.

Alaya alınıp, gazetelerde yukarıya aldığım karikatürleri çıksa da o yılmadan kullanmağa devam ediyor.

Günümüzde İngiliz erkeklerinin ayrılmaz parçası olarak bilinen şemsiyeyi bir millete kabul ettiren ‘Kişi’ olarak da tarihe geçiyor Hanway.

Binlerce yıldır hayatımızın bir parçasının hikayesi burada bitiyor, sağlıklı ve güzelliklerde buluşmak üzere.

M.  Meran  Pakel

Dalyan, 16.01.2024

333   (02/24)

Leave a comment