Yukarıda fotoğrafta gördüğünüz Plütonyum beş Bilim adamı tarafından ilk defa Berkeley Üniversitesinde, araştırmaları sırasında bulundu demek belki biraz yanlış olur, yaratıldı daha uygun olacak, ancak Bilim Dünyasına yıllarca açıklanmadı.
O yıllarda Los Alamos’da Atom Bombası çalışmaları nedeniyle ‘Gizli Bilgi’ kabul edildi.
Günümüzden seksen yıl önce olan bu olayı ancak 12 Ağustos 1945 günü açıklanan ‘Manhattan Projesinin’ Smyth Raporu ile kamuoyu öğrendi. (Bilim insanları demeğe dilim varmıyor, yarattığı en büyük iki katliamın hemen sonrasında)

Bu yeni elemente Pluton Gezeğeninden esinlenerek ad verildiği yazılsa da, ‘Yeraltının’ bir başka deyişle ‘Cehennemin Tanrısı’ olan Pluto’nun adının verilmesi savaş çılgınlarının yarattıkları ile benzerlik göstermiyor mu?.
Yarılanma ömrü seksen milyon sene. Kolay kolay bozunmuyor. Yüksek radyasyonlu, toksik olan bu elementle ilgili bilgileri burada noktalayarak başlığımıza geçelim.
Evet Ülkemizde ‘Plutonium’ var. Denizli’de Frigyalılar’ın kurduğu daha sonra Hierapolis adını alan günümüz Pamukkalenin antik yerleşim yerinde.

Plutonium adını ilk olarak Strabon’un ‘Coğrafyasında’ öğreniyoruz. Grekçe Plutonion olarak yazmış son eki, Latincesinden farklı olarak,’Pluton’a açılan yol, kapı’ olarak çevriliyor. Şimdi onun eserinin Türkçe baskısından neler yazdığını okuyalım.
‘14. Bölüm Karyalılarla Nysa arazisi arasında bulunan Meseogis aşıldığında bazı kentlere gelinir. Nysa, Kibyratis ve Kabalis’e kadar uzanan Maiandros (Menderes) un öte tarafındadır. İlk önce Mesogis’in yakınında Laodikeia’nın karşısında Hierapolis vardır. Burada sıcak su kaynakları ve Ploutonion bulunur. Bunların her ikisi de olağanüstüdür. Kaynakların suyu o kadar çabuk donar ve taşlaşır ki, insanlar bu suyu çukurlara akıtarak yekpare taş çitler yapmaktadır. Ploutonion’a gelince; Dağın bir parçası olan yüksekçe bir tepenin eteğinde, bir kişinin ancak geçebileceği orta büyüklükte bir çukur vardır. Derinliği oldukça fazladır ve bu çukurun çevresi yaklaşık yarım plethron olan dikdörtgen bir parmaklıkla kapatılmıştır. Burası o kadar yoğun ve puslu bir buharla doludur ki, insan zemini zorlukla görebilir. Parmaklığın çevresine yaklaşan herhangi bir kimse için hava zararsızdır, çünkü sakin hava da buhar dışarı çıkmaz; fakat parmaklıktan içeri geçen herhangi bir hayvan derhal ölür. Oraya sokulan boğalar düşerler ve ölürler. Ben içeriye güvercinler attım hemen öldüler. Fakat hadım olan Galler (Kybele rahipleri) içeriye rahatlıkla girer, çukura yaklaşır, sarkar hatta nefeslerini tutarak bu sayede (ben onların yüzlerinde kusacakmış gibi bir ifade gördüm) belirli bir derinliğe kadar inerler.’ Strabon anlatısının devamına kendi yorumunu ekler. ‘ Bunlar gibi sakatlanmış (hadım) olmak veya sadece tapınağın çevresinde yaşamak ya da Tanrısal bir takdire mazhariyet veya da buhara karşı panzehir olarak kullanılan belirli fiziksel güçlere sahip olmak, acaba bu bağışıklığın nedeni olabilir mi?’ (Strabon-Coğrafya, Arkeoloji ve Sanat Yayınları s:179-180)

Günümüzden iki bin sene önce yazmış bunları. O günden bugüne Bilimsel araştırma ne yazık ki yapılmadı. Var sayımlara dayalı yorumlar dışında.

Bodrum Yarımadasında Antik bir şehir var adı Uranium, Yıllar sonra Yatağan’da kömürlerin içinde buldular gerçek Uranyum cevherini. İster misiniz bu mağarada da Plutonyum madeni çıksın.. Radyoaktif elementlerin özellikle Radon dahil Deprem yörelerinden çıktığını hatırlarsak neden olmasın. Yazımızı günümüz mağara girişinin görüntüleri ile bitirelim. (Mağaranın içine girmek güvenlik nedeni ile günümüzde yasaklanmıştır)


Sağlıklı güzel günler dileklerimle,
M. Meran Pakel
Dalyan, 15.08.2024
360 (29/24)
