

Yukarıda gördüğünüz İngiltere’de Londra, Trafalgar Meydanında bulunan Ulusal (Resim) Galerisi, özgün adıyla ‘National Gallery’ diğer resimde ise Venedikli Ressam Bellini’yi görüyorsunuz. Ulusal Galeri de Bellini ve kardeşi ile, onların atölyelerinden çıktığı kabul edilen ona yakın eser var. Bizi ilgilendiren National Gallery envanterine (NG3099) olarak kayıtlı, altta fotoğrafını aldığım tablo.

Topkapı Sarayında 1480 yılında yapılan tablo, nasıl oldu da Londra’da ortaya çıktı?
Günümüze kadar bu soruya cevap olarak, yorumlara dayanan, farklı varsayımlar var. Bütün bu değerlendirmeleri bir tarafa bırakarak;
Bugün 3 Kuruş’luk bilgimizle bu görüşlerden çok ‘farklı’ hikayemize, isterseniz en sondan başlayalım.
Tablo Müzeye bağış olarak verilmiş. Bağışlayan kişi, ‘Asil’ ünvanlı Henry Austen Layard. O halde önce onu tanımamız gerekiyor.
İngiliz asıllı ailenin işleri nedeni ile Paris’te dünyaya gözlerini açan bebek, çoğunlukla İtalya, aralıklı Londra arasında geçen bir çocukluk yaşadı. Doğru dürüst eğitim alamadı. Resme, Güzel Sanatlara ilgisi Floransa’da başladı. Bunun yanına eski eserler eklenince, babasının ölümünden sonra, macera tutkusu ağır bastı, kâtip olarak yanında çalıştığı amcasından ayrıldı, bir arkadaşıyla Seylan’a gitmek üzere yola koyuldu. Karadan yaptığı yolculukta Eylül 1839 da yirmi iki yaşında ilk defa tanıştı İstanbul’la. Anadolu’yu geçip Kudüs’e geldiklerinde, arkadaşı ile yollarını ayırdı. Suriye’de iki defa ölüm tehlikesi geçirdi. Antik Petra’dan sonra günlüğüne, ‘her gezdiğim yer eski eserlerle dolu, ilginç olan insanlar tarihle iç içe ilgisiz yaşıyor. Tek meraklı benim’ notunu yazdı.
Irak’ta, ‘Bahtiyari’ kabilesine misafir oldu. Onlarla yaşamağa başladı. Kervan yolu üzerinde yaşayan Bahtiyari’ler doğal olarak Türkmence, Arapça, Farsça ve Kürt’çe konuşuyorlardı. Henry kısa zamanda onlarla anlaşabilecek kadar dillerini öğrendi. Altta Henry’i Bahtiyari giysileri ile görüyorsunuz.


Henry’nin hayatı ikinci defa İstanbul’a gittiğinde tamamen değişti, aşağıda fotoğrafını gördüğünüz İngiltere’nin Büyükelçisi Stratford Canning, ile görüşmesinden sonra.

Canning Osmanlı Padişahı Abdülmecid’e ‘Diğer Devletlerle’ dış ilişkilerinde ‘Akıl hocalığı’ yapacak kadar yakın. Bu güveni kurduğu ‘Güçlü istihbarat’ ile sağlıyor. (*) Saraya bu kadar kolaylıkla yaklaşabilen Canning mi yoksa ‘Tabloyu’ aldı diye düşünürseniz, hayır, onun bu konuyla hiç ilgisi yok. (Canning’in bilgi kaynağı olan ‘Yahudi Kervan Tüccarları’ belki de Henry’i, ona anlattılar ama bu buluşma nasıl sağlandı bilmiyoruz.) Sonuçta anlaştılar, o yörede (görevde) kalabilmesi için çözümü Henry önerdi, ‘Bölgede Arkeolojik Kazılar yapmak’ Canning Padişahtan ‘fermanı’ çıkardı. Gerekli ‘Maddi Destek ‘British Museum’dan gelince Henry araştırmalarına başladı. (Bugün tüm kaynaklar Nemrud ve Ninova Antik Şehirlerini onun bulduğunu yazarlar oysa gerçekte ona yol gösteren ve kazıların başında duran bir başkası vardı. Hürmüz’lü Rasim adındaki genç amatör Arkeolog, Osmanlının belki de ilk Arkeoloğuydu ama onun adını kimse yazmadığı için adı duyulmadı, o sıralarda bir bebek olan, en az elli sene sonra ortaya çıkan, Osman Hamdi Beyi biliriz ilk Arkeolog olarak)

Sonuçta Henry Ninova kazıları ile ünlendi, çizimlerini kendi yaptığı birçok kitap yazdı.

Yolunuz İngiltere’ye, British Museum’a düşerse, Asur bölümünde göreceğiniz devasa, (günümüzde megalitik kelimesini kullanıyorlar), eserlerin tamamı Henry ile Rasim’in bulgularıdır.


Henry’nin inanılmaz yükselişi Cunning sayesinde devam etti. Yetersiz tahsili dezavantajdı, Dış İşlerinin karşı çıkmasına karşın Canning, ilerleyen yıllarda İspanya’ya Layard’ın ‘Büyükelçi’ olarak atanmasını sağladı. Bu göreve gitmeden önce kendinden yirmi beş yaş küçük kuzeni Enid ile evlendi.
Bir sonraki görevi yine Büyükelçi olarak İstanbul olacaktı. Osmanlı ile Rusya arasında 1877 savaşının başlaması ile üç yıl kaldığı bu şehirden ayrıldı. (Acaba Tablo bir şekilde eline geçmiş olabilir miydi bu zaman içinde diye düşünebilirsiniz, ama hayır, Henry Bellini’nin eserini hiç görmedi) İstanbul’da Osmanlı Bankasının kuruluşuna öncülük etti, en fazla yakınlaşabildiği Fuat Paşa oldu, Dolmabahçe Sarayının içine giremedi.
Bu görev onun son görevi oldu, istifa etti, Venedik’te günümüzde Ca’capello-Layard adıyla anılan, bir cephesi ‘Büyük Kanal’a bakan, çok daha önceden almış olduğu altta fotoğrafta gördüğünüz, Villaya yerleşti.

Bazen Venedik’te çoğunlukla Londra’da geçen yılların ardından 1894 yılında Londra’da aramızdan ayrıldı.

Bütün tablolarını, kendisinin de Yönetim Kurulu Üyesi olduğu British Museum’a bağışladı. Londra’ya seksen sekiz eser getirildi ancak içlerinde ‘Fatih’in Tablosu’ yoktu.
Eşi Enid (Guest) Layard, ‘Portrelerin tamamı benim’ diyerek on bir tabloya el koymuştu. Ancak onların da içinde Bellini’nin eseri yoktu, olması olanaksızdı, Neden derseniz, bütün bu olaylardan on sene sonra, Saray Ressamı Zonaro, orijinaline bakarak, kopyasını yapmıştı. Anlaşılan, 1908 yılına kadar tablo Saraydaydı. O halde bizim de ‘Tabloyu’ en son gören Zonaro’yu araştırmamız gerekecek.
(Çok uzun olan yazıyı ikiye bölmek zorunda kaldığım için kusuruma bakmayın- ‘Saraydan ‘İtalya’ya, bir Tablo’nun yolculuğu’ bu yazının devamıdır.)
(*) Winston Churchill Canning İçin, ‘Osmanlı Topraklarında onun bildiklerini hiçbir İngiliz bilemez’ ifadesi ile belirtmiştir.
(**) ‘İndiana Jones’ karakterinin esin kaynağının Henry Austen Layard olduğunu yazıyor kaynaklar.
Sağlıkla kalmanız dileklerimle,
M. Meran Pakel
Antalya, 30.10.2024
367 (36/24)
