‘Saraydan İtalya’ya Bir Tablonun Yolculuğu’

Bir önceki yazımızda, Bellini’nin Tuvale aktardığı ‘II. Mehmet’ tablosunun Layard’ın ‘Müzeye Bağışladığı’ eserler arasında olamayacağını, Zonaro’nun on sene sonra orijinalinden İstanbul’da kopyaladığını yazmıştık.

Bugünkü hikayemizin sonu, yukarıda gördüğünüz Venedik’te ‘Büyük Kanal’a bakan Layard’ların villası Ca’Capello’da bitiyor. Nedeni Fatihin Tablosunun, içi adeta bir ‘Müze’ gibi antikalar ve sanat eserleri ile dolu olan evden, Londra’ya götürüldüğü.

Şimdi günlerce orijinalini elinde tutan Zonaro’nun hayat hikayesi ile başlayalım yazımıza.

İtalya’da günümüzde Padova’ya bağlı Masi adında küçücük bir köyünde, Duvar Ustası babanın çocuğuydu Fausto Zonaro. Baba kendi mesleğini öğretmeği düşünürken, çocuk resim yapmaktan başka iş düşünmüyordu. Sonunda babasına kabul ettirdi, on iki kilometre uzaktaki Sanat Okuluna kaydını yaptılar. Fausto’ya bir çift ayakkabı aldı babası, o yıllarda (1800 lü yılların sonları) ayakkabı kıymetli. Sadece okulda giyiyor, köyden okula çıplak ayakla giderken boynunda taşıyordu. İlerleyen yıllarda hayatını değiştiren iki kadınla karşılaşacaktı. Birincisi Padova’lı Soylu kadın Stefania Omboni. Sanatçıları destekleyen hayırsever hanım, Zonaro’nun Lendinara’dan Verona’daki ünlü Cignaroli Akademisi’nde eğitim görmesini sağladı.  İyi bir ressam olarak yetişmesi için tüm giderlerini karşıladı. İkincisi ise 1891 yılında tanıştığı Elisabetta Pante’, kısa adıElisa. Elisa ile Fausto, (Bazı yazarlar, onun talebesi olduğunu, bazıları da bir Resim kursunda tanıştıklarını yazıyor) İkili birbirlerini sever ama bir sorun vardır. Elisa 1877 yılında ilk baskısı yapılan, Edmondo de Amicis’in ‘Kostantinople’ Kitabını okumuş, etkilenmiştir.

Üç yüze yakın gravür ve Edmondo’nun yumuşak anlatımı ile, ‘Kim bu şehri anlatmaya cesaret edebilir ki’ diyerek başlar, İstanbul’u tanıtan belki de ilk ‘Gezi’ eseri. (Onun ‘Çocuk Kalbi’ adıyla Ülkemizde yayınlanan kitabını okurken çok duygulanmıştım. Kostantinople ise 2000 li yıllarda farklı yayınevleri tarafından dilimize çevrilerek yayınlandı)

Zonaro, İtalya’da kalır, tek başına Elisa, İstanbul’a gelir. ‘Okul Öğretmenliğinden’ başka mesleği yoktur. İtalyan Konsolosluğunun desteği ile yaşamını sürdürür sonunda Fausto’yu ikna eder, İstanbul’a getirir. İstanbul’da ‘Seçkin tabaka’ Pera’da, günümüz Beyoğlu’nda yaşamaktadır, onlara yakın olmak için Cihangir’de ahşap bir ev kiralamıştır Elisa. Zonaro, sabahtan akşama kadar Şehrin her yerinde yapacağı resimler için eskizler çizmektedir. Tanışmalarından bir sene sonra 1892 yılında Şişli’de, aşağıda gördüğünüz, ‘Saint Spirite’ kilisesinde evlilik yemini ederler.

Başlangıçta Tablolarını satarak hayatlarını sürdürür Zonaro ailesi. Bir sene sonra Elisa Paris’e gider, ‘eğitim’ alır ve ‘Fotoğrafçı’ olarak, malzemeleriyle birlikte İstanbul’a döner.

Belki de o İstanbul’un ilk ‘Kadın Fotoğraf Sanatçı’sıdır. Bir erkeğin giremeyeceği yerlere girer, fotoğraflar çeker. (O devirde fotoğraf makineleri üç tahta ayaklı bir objektifi olan tahta kutulardı) Uzun uzadıya anlattığımız kararlı, belki de biraz hırslı Elisa’yı tanıtmak için, Fausto’nun yaptığı resmini aşağıya alıyorum.

Fausto, Elisa’nın fotoğraflarından eserler üretirken, eşi İstanbul’un ‘Üst Tabakasına’, büyükelçilere tabloların tanıtımını, pazarlamasını yapıyordu. Bu arada Zonaro’ya ‘Yurtdışında İtalya’yı temsil ettiği için onurlandırıp ‘Şövalye’ unvanını aldığını da yazımıza ekleyelim.

Rusya Büyükelçisi Alexander Nelidov, Zonaro’ya Elçilkte ders vermesi için bir salonu açar. Büyükelçiler, soylu kadınlar, üst orta sınıftan hanımların yanında Saraydan bazı temsilcilerin gittiği bir resim okulu açar.  Aynı Elçi, Sultan II. Abdülhamid’in huzuruna çıkacaktır, hediye olarak Zonaro’nun bir Tablosunu Padişaha sunmak ister, bunun için İtalyan Elçisinden nazikçe izin ister. Alta aldığım resim Zonaro’nun büyük boyutlu ilk tablosudur.

‘Ertuğrul Süvari Alayının Galata Köprüsünden Geçişi’ yine Elisa’nın çekmiş olduğu fotoğraftan üretilmiş. Aşağıya aldığım fotoğrafta Zonaro’yu ‘Galata Köprüsünde Tulumbacılar’ adlı eseri ile birlikte görüntülemiş eşi. (1800 lü yılların sonlarında çekilen fotoğraftaki görüntü kalitesi olağanüstü)

Fausto Zonaro ‘Ertuğrul Alayı’ eseri ile, kendisi de Resim yapmış olan Sultanın, ‘Ressam-ı Hazret-i Şehriyari’ unvanı ile ‘Saray Ressamlığına’ atanır. Mecid Nişanı takılır.

Akaretlerde iki bin beş yüz metrekarelik ev tahsis edilir üstelik diğer ‘Memurlardan’ yüksek bir maaş bağlanır.

(Evin zemin katı atölye aynı zamanda Sanat Galerisine dönüşür. Elisa’nın fotoğraflarının yanında Zonaro’nun resimleri sergilenmektedir.)

İstanbul’a gelişinin dördüncü senesinde 1896 yılında II. Abdülhamid’in ‘Özel’ siparişi olarak ‘İstanbul’un Fethi Tablolarını yapacaktır ilk iş olarak. Daha önce yüzünü hiç görmediği II. Mehmed’in Sarayda bulunan Minyatür ve daha önce yapılmış tüm tabloları görmek ister Zonaro ama Dolmabahçe Sarayında yoktur Fatih’in Portresi. Sonunda Topkapı Sarayının depolarındaki Tabloların arasından dört yüz on sene sonra Zonaro’nun eline geçer. (Halen Londra’da zaman zaman sergilenen Tablo üzerinde, günümüz teknolojisi ile yapılan ölçümlerde, eserin sadece yüzde onunun orijinal olduğu, özellikle yüzün başka bir boya ile kapatıldığı- Tutucu Padişah II. Bayazıd döneminde olabilir- daha sonrasında yeniden boyandığı raporlanmıştır) Zonaro orijinal resmi onarıp, ona yeni bir yüz yarattı, sonrasında kendi imzalı kopyasını. Ancak kopyasında, hiçbir boya dört yüz sene önce oksitlenerek farklı tona dönüşmüş renkleri tam olarak karşılayamadı. (Kopya Tablonun, ilerleyen yıllarda Topkapı Sarayına teslim edildiğini düşünüyorum nedeni, 1940 yılında Feyhaman Duran kopyanın kopyası olan tablosunu bu sarayda yapıyor.). (Her ili tabloyu aşağıya alıyorum, üstteki Bellini İmzalı altında Zonaro’nun)

Suikast korkusu ile Yıldız Sarayına yerleşen II. Abdülhamid’le Zonaro’nun ilk karşılaşması, İstanbul’a gelecek olan Alman İmparatoru ve eşi için Dolmabahçe sarayında yaptığı hazırlıklar sırasında, 1898 yılında yani işe başlamasından tam iki sene sonra oldu, şöyle anlatıyor Zonaro:

Bir gün tiyatroya giden geniş koridora yeni tablolar yerleştiriyordum, yani kendi seçimimle boş kalan yerleri, çevreye daha uyumlu olduğuna inandığım tuvallerle kaplıyordum. . Bir ses duyuluyor ve ekibimin tüm üyeleri hızla kaçıyor ve bir anda kendimi yapayalnız buluyorum. Büyük bir tehlikeye yaklaştığımı sanıyordum. Ne biliyorum? Yangın mı, deprem mi? Tiyatro lobisine açılan kapı açıldığında bunu anlamanın hayalini kuruyordum. Kızıl sakallı, ceketli ve fesli bir bey, elindeki sopayla oynuyor, hafif bir yay ile bana bakıyor ve ben bu silüete bakıyorum, gözüm onun sınırlarını aşıyor ve siyahın çok belirgin olduğunu görüyorum. Beyaz dişli Nadirà, padişahın en sevdiği hadım. Kendimi buluyorum! Abdülhamid’in huzurundayım! Derin bir selam, bir selam, doğruluyorum. Bir Hükümdarın huzurunda olduğumu hissediyorum ve yirmi yıl önce İtalya’daki Alay’da bana öğretildiği gibi başım dik, bakışlarım ileriye dönük olarak hazır bulunuyorum. Ellerim kavuşturuldu evet ama doğrudan onun yüzüne baktım. Bir Müslüman buna asla cesaret edemezdi.
Sultan, derin bas sesiyle bana Türkçe hitap ediyor. Tüm yetilerimi anlamaya ve yanıt vermeye hazır olmaya yoğunlaştırıyorum.
“Nasıl gidiyor? Konstantinopolis’te kendinizi rahat hissediyor musunuz? Ailen iyi mi? Galerimde güzel tablolar var mı?” Ben de bütün bunlara “Evet Efendi Mis” diye cevap verdim. Tiyatro kapısının üstündeki boşluk. Bakıyorum ve gözümle görüyorum ki, yükseklikten dolayı oraya sığamıyor. Rahatsızlığımı dile getirmek üzereydim ki Sultan, testere gibi sopasıyla beni işaret etti: “Copsi bir as!” (Biraz kesiyor) gülümseyerek bana bakıyor diyor, ben de hemen “Evet Efendi Mis!” diyorum. Daha sonra arkasını döner ve uzaklaşır. Son görüntü ise Abdülhamid’in fesinin püskülleri ve kapıyı çekerken bana bakan sıska siyahi adamın beyaz dişleri.
Yarım saat sonra, neyse ki çok fazla yere ve çok fazla gökyüzüne sahip olan Dördüncü Alay’ın şövalyesini temsil eden resim yerindeydi; ressamın imzası kaybolmuştu ama kimin umurunda? Eşeği sahibinin istediği yere bağlayın…’

Sonuçta Zonaro’lar ‘Üst Tabaka’ içinde, iyi bir gelire sahiptiler dört çocuğu da İstanbul’da doğdu. Ne yazık ki bu güzel yaşam 1908 de sona erdi. Artık söz sahibi ‘İttihat ve Terakki’ ileri gelenleriydi. Zanaro ailesi Enver Paşa ile yakın arkadaştılar ama o İstanbul’dan çok uzaklarda, Berlin’deydi. Parti yönetimi Akaretlerdeki evi boşaltmasını istediler önce, sonrasında gelirleri kesildi, Zonaro ailesi ile birlikte 20 Mart 1910 Tarihinde İstanbul’dan kırgın olarak ayrıldı.

 İstanbul özlemi hiç bitmedi, San Remo’ya özellikle ‘İsstanbul’u hatırlatan yerleri var’ diyerek yerleşti. (On iki sene sonra son Osmanlı Padişahı VI. Mehmet Vahdettin, Zonaro ile aynı şehirde buluşmaları ilginçtir) 1920 yılında Elisa’dan ayrıldı.

Şimdi Tablomuza gelirsek. 1917 senesinde alta fotoğrafını aldığım Bayan Layard’ın vefatı sonrasında İngiliz Müze yetkilileri ‘Austen Henry Layard bağışı’ olarak tabloları götürmek için harekete geçerler.

Bu arada İtalya’da bir Kanun çıkarılmış ve ‘Kültür Varlıklarının Yurtdışına çıkışı’ yasaklanmıştır. Bazı tablolar bu yasaklı listededir, tabii ki en başta Bellini’nin II.Mehmet portresi. İngilizlerin savunması bize bir ipucu vermektedir. ‘Bu tablo İtalya’da yapılmamış, dışarıdan getirilmiştir, dolayısı ile tekrar dışarı çıkarılabilmesinde kanunen sakınca yoktur.

Sonunda araya Dış İşleri Bakanlarının girmesi ile çözülerek Venedik’ten Londra’ya götürülecektir.

Peki Bayan Layard’a nasıl ulaştı derseniz, kişisel görüşüm, tabloyu Fausto’nun değil, Elisa’nın Venedik’te Bayan Layard’a 1910 ile 1916 yılları arasında sattığını tahmin ediyorum.

Üstte Elisa’nın objektifinden gördüğünüz Fausto, yaşamı boyunca ‘Para işi ile uğraşmamış, tüm gelir-gider ve satış işlerini’ Elisa yürütmüş. Venedik gibi Antika ve Sanat Ticaretinin merkezi bir yerde kesinlikle aracı insanlar olmuştur. Belki bir gün onların notlarından yeni bilgiler ediniriz.(**)

Sağlık ve Mutlulukla kalmanız dileklerimle, yazımızı Zonaro’nun bir iki tablosu ile bitirelim.

(*) Bilgiler ve Zonaro’nun biyografisi için bkz. ‘Cesare Mario Trevigne; Fausto Zonaro, l’ultimo Pittore alla Corte Imperiale di Costantinopoli’

(**) Daha detaylı bilgi için ; Türkiye’de Abdülhamid’in Hükümdarlığında Yirmi Yıl/Fausto Zonaro’nun Hatıraları ve Eserleri 2008 yılında YKY basımı ile yayımlandı.

M.  Meran  Pakel

Antalya,01.11.2024

368  (37/24)

Leave a comment