İstanbul’da Haydar Paşa Garının en güzel görüntülendiği yer, şehre geldiğimde konakladığım, ‘Deniz Otel’in terasıdır. Üstte gördüğünüz fotoğraf güncel, on beş gün önce konaklamam sırasında çekildi.

1980 yılının başında yukarıda fotoğrafta gördüğünüz Fransız sanatçı, Ülkemize geldi. Christine Davray evlenmiş ve Haydar soyadını almıştı. Ülkemiz sağ-sol çatışması, devamında üst üste gelen tutuklamalar ile, acı günler yaşarken, Magazin Dünyamız boy boy fotoğraflarını yayınlıyor ve onu ‘Haydar Paşa’nın Gelini’ olarak tanıtıyordu. Christine, Haydar Paşa’nın gelini olamazdı, neden derseniz ‘Paşa’ hadımdı. Kimsenin bunu araştıracak vakti, ne de kaynağı vardı, o baskılı günlerde konu bile olmadı.
Genelde siyah renkli olan ağaların aksine Haydar beyaz tenli, ak hadımlardandı, Kanuni Devrinde İkinci Vezirliğe kadar yükselmiş ancak sonrasında gözden düşmüş Hersek Sancak beyi olarak saraydan uzaklaştırılır ve orada hayata veda eder. Kimi kimsesi olmadığı için İstanbul’un Kadıköy yakasında onun adı ile anılan büyük bahçesi ve çayırlığı devlete geçer.
Paşa’nın Bahtsız hayatı gibi Haydarpaşa Garımızın geçmişi de acılarla doludur. 19 Ağustos 1908 günü açılış törenleri yapılırken yangın çıktı, on beş ay süren çalışmalar sonucunda 4 Kasım 1909 tarihinde yeniden açılabildi.

Yangınlar dışında başından geçen en acı olayın hikayesini bugün sizlere aktarmağa çalışacağım.

Yukarıya aldığım fotoğraf 1917 yılının Eylül ayının başlarında çekilmiş, Filistin Cephesine Gardan hareket edecek trendeki Süvari Birliğinin sadece küçük bir bölümü. O günlerdeki garın Kadıköy tarafından görüntüsü ile başlayalım.

Takvimler 6 Eylül’ü gösterdiğinde, öğleden sonra birbiri arkasına iki patlama ile sarsılır Kadıköy sakinleri, gökyüzü dumanla kaplanır.

Patlama o kadar güçlüdür ki, devamında çıkan yangın Avrupa yakasından bile gözlenebilmektedir. Alttaki fotoğraf o anlarda çekilmiş.

Patlama ve yangın sonrasını gösteren, aşağıya aldığım fotoğraflar, yazıdan daha fazlasını aktarıyor.



Avusturyalı askerlerin olduğu kamp olaydan kurtulmuş ama ne yazık ki Osmanlı ve Alman askerlerinin olduğu bölge felaketin içinde kalıyor.
1917 Senesindeki faciadan sonra Gar olduğu gibi kaderine terk edildi. Bir sene sonra trenle İstanbul’a gelen Gazi Mustafa Kemal alttaki fotoğraftaki haliyle burada saatlerce ‘Kartal’ istim botunun gelmesini bekledi.

Gar çöken Osmanlı’nın simgesi gibi yıllarca o haliyle kaldı. Ancak 1930 lar da başlayan çalışmalar ile Cumhuriyetin onuncu yılında yeniden yaşama açıldı. (Bu olayda kaç kişi hayatını kaybetti hiçbir resmi açıklama yapılmadı, basına sansür getirilmişti)
İki İngiliz uçağının bombaladığı, bazı kaynaklarda belirtilse de, o günün uçakları ile (üstelik çok iyi savunulan bir yere) böyle noktasal atış yapılamayacağı kabul ediliyor.
(Zamanlama o kadar dikkatle hesaplanmıştı ki, Filistin Cephesine gönderilmek üzere vagonlara yüklenen beş uçak, mühimmat süvari alayı, bir tabur asker ve cephanenin dışında en büyük cephane deposu trenin hareketine az bir zaman kala, havaya uçurulmuştu.)
Sabotajı İngiliz İstihbaratının gerçekleştirdiği düşünüldü fakat kesin bir bulgu bulunamadı. Bu sabotajdan on yedi yıl sonra sabotajı doğrulayan üstü kapalı bir hikâye aşağıda fotoğrafta gördüğünüz Blackwood Magazine dergisinin Haziren 1934 sayısında yayınlandı.

Derginin iddiasına göre, sabotajın tertipçisi adını vermese de yazıdaki tanıma göre İngiliz İstihbarat Servisinin kurucu başkanı ‘M’ yani Mansfield Smith-Cumming’di. Ermeni asıllı George Roupin adında bir doktorun olayı gerçekleştirdiği iddia ediliyordu.. Bu sadece bir hikâye idi, üstünde durulmadı.

Yukarı aldığım fotoğrafta patlamanın gerçekleştiği antrepoyu görüyorsunuz. Yüzlerce askerin dolaştığı, önünde nöbetçi olan böyle bir binaya, üstelik gündüz nasıl ulaşılabilirdi.?
Ancak askerlerin ve Subayların şüphelenmedikleri, güvendikleri birisi, belki bir Doktor.

Fotoğraf o yıllarda çekilmiş Haydarpaşa Askeri Hastanesinin görünüşü, Gar da bulunan birliklerin sağlık kontrolleri belirli zamanlar da bu hastane görevlileri tarafından sağlanıyor. Gar aynı zamanda bu birliklerin konaklama yeri. ( Altta fotoğrafta çayırlıktaki kamp Avusturyalı askerlere ait.)

Ne yazık ki, haftanın kaç günü Doktor veya Doktorların askerlerin sağlığı ile ilgilendiklerini bilmiyoruz, anlaşılan asker sevkiyatları öncesi, cepheye hasta asker gönderilmemesi için sıklıkla geldiklerini anlıyoruz. Sabotajı Doktorların yaptığını düşünüyorsanız, aynı görüşte değilim. Sabotajda yanlarında ‘patlayıcı’ getirmelerine gerek yoktu, onlara sadece, ateşleme malzemesi yani fitil yetiyordu. Bu, onlarda fazlası ile vardı. (O yıllarda, infilaklı fitil daha bulunmamıştı, ateşleme manyeto ve kapsülle gerçekleştiriliyordu.) Bu Sabotaj da göz önünde, tel çekip patlatma yapılması olanaksızdı. Fitil kullanıldığını tahmin ediyoruz. Nefte bulanmış pamuk fitil. Pamuk Revir odasının dolaplarında en bol bulunan malzemeydi, neft yağı ise soğuk algınlığı ve romatizmal hastalar için kullanılmak üzere aynı dolaplarda saklanıyordu. Peki bu işi kim gerçekleştirdi derseniz. İngiliz hemşireler. Çok değil yedi sekiz sene önce İstanbul’a Kırım savaşı nedeniyle gelen hemşirelere ihtiyaç olması nedeniyle savaştan sonra gönderilmemiş, çoğu Hastanede görevli kalmışlardı. İngiliz Gizli Servisinin, özellikle nişanlısı veya sevgilisini Osmanlı’ya karşı savaşta kaybeden genç kızların intikam duygularını nasıl kullandıklarının örnekleri çok. En bilineni, Gertrude Bell’in Çanakkale’de ölen Sevgilisinden sonra en azılı Osmanlı düşmanı olduğu.
Cephanelik olarak tasarlanmamış, çok katlı Depo binasında hangi koridorda bulunuyordu Revir odası bilmiyoruz. (‘Kızlar’ tuvalet bahanesi ile depo kapılarına yaklaşırken, nefti kapı altından döktüler mi, yoksa fitiller neftli miydi artık sizin hayal gücünüze kalmış.) Neftli fitilin en az yarım saat için için yandığını ve onlara kaçma zamanı sağladığı, tam ayrılmadan önce bir bahane ile koridorda revire en yakın iki depo kapısının altından sokulduğu, bir zaman sonra, arka arkaya iki patlamadan bunun ekip işi olduğunu düşünebiliyoruz.
Yukarıda yazdıklarım sadece var sayım, ancak olayın tam tatil günü öncesi Perşembe öğleden sonra yapılması, hafta sonu tatiline hazırlanan görevlilerin en zayıf zamanlarının seçilmesi, bu işin en ince ayrıntısına kadar planlandığını gösteriyor.
Öyle veya böyle üzerinden yüz sekiz sene geçti, kadersiz Gar Binamızın. Başka büyük felaketler yaşanmaması dileklerimizle bu yazımızı sonlandıralım.
Sağlıkla ve güzelliklerle kalmanız dileklerimle,
M. Meran Pakel
Dalyan, 28.07.2025
404 (23/25)
(Yazıda kullanılan fotoğrafların büyük bir kısmı ‘Levantine Heritage’ sitesine aittir.)
