Bugün sizleri ‘Doğa ve tarihin’ birbirine karıştığı ‘özel’ bir yere götürmek istiyorum. Yolculuğumuz Kayseri’den sabah erken saatlerde bindiğimiz Erciyes Ekspresi ile başlıyor. Dört saatlik bir yolculukla, aşağıda terk edilmiş gibi gördüğünüz küçük İstasyon’da iniyoruz. Bizimle beraber sırt çantalı ‘Doğa yürüyüşü’ yapmak isteyen gençler, fotoğraf tutkunları ve belki şaşıracaksınız ama küçük bir turist gurubu da var.

Ülkemin en eski ve güzel köprüsü olan, aşağıda fotoğrafta gördüğünüz ‘Varda’ya’ yolculuk, Toros dağlarının kuzeyinde sıkışıp kalmış vadideki Belemedik’ten başlar.

Halk arasında ‘Alman Köprüsü’ olarak bilinen, neredeyse yüz metre yükseklikteki bu sanat eseri, James Bond’un ‘Skyfall’ filminde atlayış yaptığı köprüdür. (Varda köprüsünün hikayesi başka bir yazı konusu, onu kısa geçiyorum)

Biz doğa yürüyüş gurubunu ve fotoğraf meraklılarını bırakıp, turistlerin peşine takılıyoruz. Sonunda çoğu yıkılmış, taş binaların olduğu düzlüğe geliyoruz.

Burası bir ‘kamp’ alanı. Osmanlı’nın ‘Esir Kampı’. Turist olduğunu düşündüğümüz kişilerin, dedeleri veya yakınları bu kampta yaşamış. Onlar ‘Geçmişin Peşinde’. O zaman biz de bugünkü hikâyemize aşağıya aldığım fotoğrafla başlayalım.

Onbaşı olduğu günlerde Cheshire’da (İngiltere) çekilmiş, temiz yüzlü genç askerin ilk görev yeri Çanakkale oluyor. Alttaki fotoğraf ise, Suvla Koyuna yapılan çıkartmanın başında çekilmiş.

Fotoğrafta gördüğünüz gençlerin yarısı orada hayatını kaybetti James İrwin şanslıydı, yaralandı. (*)
Malta Hastanelerinde iyileştikten sonra, Filistin Cephesine gönderilir. 1. Gazze arkasından 2. Gazze savaşlarına katılır ancak bizim çekirge James ona kısaca Jim diyorlar, 3. Gazze Savaşı öncesi Berşeba’da, esir düşer. Uzun bir yolculuktan sonra geldiği yeri, o günlerde çekilmiş, alta aldığım fotoğrafta görüyorsunuz.

Belemedik esir kampının nasıl bir yer olduğunu o günleri yaşayan savaş esirlerinin anılarının toplandığı kitapçıktan öğreniyoruz. (**)
‘Esir kampı denince, aklınıza gelen tel örgüler, dikenli çitler burada yoktu, kamp çevresini kollayan köpekler de yoktu. Başımıza bırakılan askerler cephede savaşamayacak kadar yaşlıydı. Ellerindeki tüfekler modası geçmiş eski silahlardı. Biz onlara ağarmış sakallarından dolayı ‘aksakallılar’ adını takmıştık’ Osmanlı’nın yüzden fazla esir kampları içinde en büyük olan Belemedik Esir Kampına, yabancı gözlemcilerin, Amerikalı ve İspanyol Elçilerin sıklıkla ziyaret ettiklerini ve giyecek, para verdiklerini aynı yazılardan öğreniyoruz.

Kampta sinema bile var, Alman filmleri oynatılıyor, düşünebiliyor musunuz sene 1917, Anadolu’yu bırakın büyük şehirlerimizde bile sinema yok. Burası Varda Köprüsü ve tüneller yapılırken Demiryolu Şirketinin en büyük kampıydı. Alta aldığım fotoğraf Varda köprüsünün o yıllarında çekilmiş.

Demiryollarında iş hiç bitmez. Yolun açılmasının ardından servis yollarının bakımı ve diğer işler devam eder. Kampta bulunan esirlerin bu işlerde çalıştıklarını ve onlara az da olsa ücret ödendiğini öğreniyoruz. O günlerde çekilen fotoğrafları aşağıya alıyorum.


Bizim yıllarca kullandığımız ‘Gülek Boğazı’ da o yıllarda açılmış, fotoğrafını eklemekte fayda var.

İngilizlerin dışında Ruslar, Anzaklar, Hintliler ve Gurkaların da olduğu bu çok Uluslu kampın en zor yanı sıcaklar. (1970 li yıllarda Güney Toroslarda Kadıncık barajında çalışırken, klimanın olmadığı o günleri yakıcı güneşin kavurduğu taşlar arasındaki vadilerde yaşayanlar anlar.) Sıcak ve sivrisineklerden kurtulmak için tünellerin serin havasında çalışmak esir-işçiler için kurtuluş oluyor. Kampta hiç esir Subay yok, onlar için Ermenilerin terk ettikleri evleri vermişler, kimi de otellerde kalıyor. Bu nasıl esaret diye düşünebilirsiniz. Kitapçık bunun da cevabını bir bölüm başlığı halinde vermiş.
‘Sizler esir değil, Sultanın saygıdeğer onurlu misafirlerisiniz’ Esir Subaylara ve askerlere ilk karşılıklı konuşmada söylenen sözler bunlar.
Tekrar günümüze dönersek alttaki fotoğraf kampın hastanesinin günümüzdeki kalıntısı.

Kamptan geriye kalanlar.

Demiryolu yapılırken hayatını kaybeden Almanların bakımsız mezarlığı yürek burkarken insan düşünmeden edemiyor. Auschwitz esir kampı ile karşılaştırıyor. Birinde ölümün kokusu, Belemedik’te yaşamın büyüsü. Belki bir gün ‘kamp’ Uluslararası bir kültür-anı mirası olarak gereken ilgiyi görür umudum.
James İrwin ne oldu derseniz. Kamptan kaçırıldı. Neden sorusunun cevabını torunu bıkmadan araştırıyor, o günleri yaşayanlardan varsa bilgi ve belgeler istiyor. İrwin daha sonra İngiltere’de ortaya çıkıyor. Evleniyor. Alta aldığım fotoğraf onun son yıllarından, bize bilgileri aktardığı için bir borç.

(Onbaşı James İrwin sıradan bir asker değildi dört madalya ile ödüllendirildi. Bizim çok canımızı yakan Hicaz Demiryollarının baş sabotajcısı, Lawrence’ı öne çıkaran Yarbay Newcombe’nin ‘Özel’ birliğindeydi esir düştüğünde. Anlaşılan Newcombe boş durmamış kendi kaçtığı gibi ekibindeki adamların kaçırılması işlerini ayarlamıştı.)
Belemedik’de tesis yok, köylülerin misafirperverliğinden başka. Ziyaret edenlerden, sosyal medyaya eklenen bir fotoğrafla yazımızı sonlandıralım.

Güzel günlerde buluşmak umuduyla..
(*) Büyük Önderimizin dediği gibi ‘ne işiniz vardı çocuklar bu topraklarda’
(**) James Irwin 4 th Battalion, Cheshire Regiment & Imperial Camel Corps
The Great War 1914-1918 Produced to celebrate the 100th Anniversary of the end of The Great War on November 11th 2018
Bu kitapçığa ‘Levantine Heritage’ sitesinden ulaşabilirsiniz. Fotoğrafların kaynağı aynı sitedir.
M. Meran Pakel
Dalyan, 31.07.2025
405 (24/25)
