‘Bir Sevdadır Demiryolu..’

Bugün, ‘emeklerini’ ödeyemeyeceğimiz, Ülkemizi sevmiş, bir insanın son durağı olan, İstanbul Teknik Üniversitesinin (uzun yıllar), İnşaat Fakültesi olarak kullanılan, ‘Taşkışla’ nin fotoğrafı ile başlıyor hikayemiz.

Fotoğrafta gördüğünüz Heinrich, İTÜ öğrencilerinin Prof. Henri’si, soğuk, karlı bir günde Leipzig’de dünyaya gözlerini açtı. Babası bir hukukçuydu ama Heinrich’in onu tanıma şansı olmadı, doğduğu 1862 yılında babası dünyadan ayrıldı.

O yıllarda, bütün Avrupa’yı saran Sanayi Devrimi, arkasından gelen yenilikler, büyükleri olduğu kadar gençleri heyecanlandırıyor, hayaller kuruyorlardı. Demiryolları ve trenler küçük Heinrich’in hedefiydi artık. Dresden Teknik Okulunu İnşaat Mühendisi olarak yirmi üç yaşında bitirir bitirmez anne tarafından amcası Viktor Tridon’un mühendis olarak cam fabrikasında çalıştığı İstanbul’a geldi. Ülkemizle ilk bağı böyle kuruldu.  

Amcasının yardımı ile Demiryolu şirketinde çalışmağa başladı ancak ‘Dil’ en büyük sorundu, bir müddet sonra ayrıldı, Prag Üniversitesi onu asistan olarak, Demiryolu kürsüsüne aldı. Heinrich’in aklı İstanbul’da kalmıştı, Osmanlıca öğrenmeğe başladı. Prag’da geçirdiği bir yıl sonunda dayanamadı Ülkemize geri döndü. Selanik, Manastır derken ileride ‘Orient Express’in bir parçası olan Dedeağaç Demiryollarının yapımında Başmühendis olarak çalıştı.  (Aşağıya o günlerdeki Dedeağaç tren İstasyonunun fotoğrafını ekliyorum)

 1896 yılında İstanbul’a yerleşti. Düzgün Türkçesi ve deneyimi ile, artık ‘Yabancı’ demiryolu Şirketlerine ‘Danışmanlık’ yapıyordu. Aralık 1900 de Osmanlı İmparatorluğunun en büyük projesi başladı, Şam’ı Medine’ye bağlayacak olan ‘Hicaz Demiryolu’. Bu işi denetlemek için özel bir Komisyon kurulmuş İnşaat İşlerinin başına Mehmet Ali Paşa getirilmişti. Bir yıl geçmesine karşın demiryolu ilerlemiyordu. Önce İnşaatın başına getirdikleri İtalyan Signor Labella, devamında Mehmet Ali Paşa görevden alındı. Aşağıya aldığım fotoğrafta gördüğünüz Kazım Paşa’nın sorumluluğundaydı artık Hicaz Demiryolları.

Kazım Paşa, Heinrich August Meissner’i projenin başına getirdi. Hicaz demiryolu, Mühendislik açısından zor bir inşaattı. Trenler, buharlı lokomotifler için kazanlarındaki su bitmeden bir su kaynağına ulaşmak zorundaydı, su en temel ihtiyaçtı hem çalışanlar hem de demiryolu için. Peki çöle gelince ne yapacaklardı?. Alta aldığım fotoğraf, bin üç yüz kilometrelik zor çalışmanın sadece küçük bir parçası. Dağlar arasından geçip bir anda kendinizi çölün ortasında bulduğunuz muhteşem coğrafyanın görüntüsü.

Heinrich, Projeyi parçalara ayırdı. Müslüman olmayanların giremeyeceği Al-Ula’dan başlayıp Medine’de sonlanan bölümü Türk Mühendislere emanet etti. Dil sorunu olmadığı için tüm bilgisini kolayca onlara aktarabiliyordu.

Geriye kalan bölümü ikiye böldü ve kendisi Şam ile Medine-i Salah arasında kalan Ma’an vahasına kurdurduğu istasyon binasının hemen yanına yerleşti.

(Fotoğrafta sağda tek katlı, önünde Türk ve Alman Bayraklarının görüldüğü bina Heinrich’in evi aynı zamanda ofisiydi.)

Demiryolu ve Telgraf birlikte yürüyor, tüm gelişmeler anında Saraya iletiliyordu, bununla da yetinilmemiş, maaşlı bir de fotoğrafçı tutulmuştu. Antep’den gelip Mersin’e yerleşen Hallaçyan bu projenin fotoğrafçısıydı. (Bu sayede günümüze çok değerli bir arşiv kaldığını eklememiz gerekiyor.) Hızlanan çalışmalar Heinrich’i önce ‘Miriman’ (Şeflerin-beylerin beyi) pozisyonuna sonrasında işe başlamasının üçüncü yılında ‘Osmanlı Paşası’ olmasına yol açtı.

Kimse artık Henri demiyor, devlet erkanında Meissner Paşa olarak tanıtılıyordu.

Yukarıya aldığım fotoğraf ilk trenin Berşeba’ya geldiği gün yapılan törenin fotoğrafı. Heinrich, günlük şantiye kıyafeti ile soldan dördüncü.

1 Eylül 1908 günü ilk tren Medine istasyonuna girer, Meissner Paşa Müslüman olmadığı için törende yoktur, onun yerine Medine Bölümünü inşa eden Baş Mühendis Ahmet Muhtar Bey vardır.

Dile kolay altı sene içimde, bin beş yüzden fazla köprü ve menfez yapılmıştır. Yapılan tünelleri saymıyorum. Doksan altı İstasyon Binası ve depolarının yanında, her istasyona askeri karakol kuleleri, su depoları, göletler ve su kuyularından oluşan yapılardan başka iki de hastane binası ile tamamlanmıştı dev proje.

Bu arada Osmanlı İmparatorluğunda büyük değişimler yaşanıyordu, 2. Meşrutiyet ilan edilmiş, Abdülhamid’in padişahlığı ertesi sene sona ermişti. Abdülhamid tarafından ‘Paşa’ yapılanlara ne yazık ki ‘İttihat ve Terakki’ Partisi iyi gözle bakmıyordu.  Heinrich için ‘Paşa’ olmak önemli değildi, sıradan bir ‘Başmühendis’ olarak yapımı devam eden ‘Bağdat Demiryolları’na girdi.

Yukarıya aldığım ‘Bahçe tren İstasyon’ binası o yıllardan kalmadır. Bir sonraki istasyon olan Fevzipaşa’ya ulaşmak için zorlu Kuzey Amanos dağını geçmek gerekir, işte Heinrich bu tünellerin başında görevlidir artık.  

Yukarıya aldığım fotoğrafta gördüğünüz madalyon, Amanos tünelinin açılması nedeniyle çıkarılmıştır. Bu tünelle Bağdat Demiryolunun en zor bölümü tamamlanmıştır.

Cemal Paşa’nın Suriye Filistin valisi ve aynı zamanda 4. Ordu Kumandanı olarak gelmesi ile, yapılan yanlıştan dönüldü. Heinrich tekrar Meissner Paşa olarak, 4. Ordu İstihkam Başkomutanı görevi ile Filistin’e geldi. Ordu Mühendisleri ile Hicaz Demiryolunu Akdeniz’e, üç yüz atmış kilometrelik zor bir Mühendislik Projesi ile bağladı.

Bir Mühendis için en acı olay, yarattığı eserin tahrip olmasıdır. 1918 yılında yaşadı bu acıyı Heinrich. ‘Muhteşem Hicaz Demiryolunun’ büyük bir bölümü yok edildi, geriye kalan artık İngilizlerin elindeydi.

Şam’dan kalkan trende yanında eşi var mıydı bilmiyoruz. (Heinrich’in özel hayatı hakkında neredeyse hiç bilgi yok. Kayıtlarda İstanbul’da Bayan Lucy Tinghir -Türkçesi belki Tingir- ile evlendiği yazılıyor. Tingir Kafkas ve Kırım Türkçesinden, kökeni oralardan mıydı bilmiyoruz. Heinrich’in bir fotoğrafında yanında görülen hanım belki Lucy, aşağıya alıyorum.)

Şam’dan İstanbul’a oradan Almanya’ya, bir kısmını yıllar önce yaptığı demiryollarından, istasyonları  son defa izleyerek gitti.

Ülkemizle ayrılığı sadece beş yıl sürdü. Büyük Önder Atatürk’ün Dış İşlerine verdiği, ‘Bana Henri’yi bulun’ talimatı ile aradılar, Arnavutluk’ta buldular. Arnavutluk Demiryollarının başında. Ata’yı zaten tanıyordu Henri, Filistin Cephesinde beraberdiler. Anında işi bıraktı, Ülkemize döndü, çoğu onunla çalışmış Türk Demiryolu Mühendisleri ile, genç Cumhuriyetin tahrip edilen Demiryollarını onardılar.

Sonrasında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yeni öğrencilere adadı hayatını. Belki düşünebilirsiniz, kariyeri olmadan nasıl öğretim görevlisi oldu diye, 1924 yılında Dresden Üniversitesi onu, yaptığı eserleri tez olarak kabul edip, ‘Doktorasını’ onaylamıştı.

Ömrü en büyük tahribatın yapıldığı Bağdat Demiryolunun açılışına yetmedi, açılıştan altı ay önce, 1940 yılında aramızdan ayrıldı. Eşi Lucy Henri’siz beş yıl geçirdi. Yolunuz düşerse, yüksek duvarlı Feriköy Mezarlığında ‘Bizi bu Ülkeye gömün’ diyerek vasiyet eden Meissner ailesine sevgilerimi iletin.

Sağlıkla, Ülkesini seven insanlarla başka yazılarda buluşmak üzere, hoşça kalın.

Not.1   Hicaz demiryolları bizim eserimiz olmasına karşın, en güzel araştırmalar, kitaplar yurt dışında yayınlanıyor. Aşağıya aldığım fotoğrafta gördüğünüz kitap bunun en güzel örneği. James Nicholson emek ve zaman harcamış, demiryolunun günümüz ve geçmişini gidip fotoğraflamış.

Not.2    Kuzey Amonos Dağları-Nurhak dağında günümüzde, Bahçe ve Fevzipaşa arasında çok yoğun bir çalışma ile Ülkemizin en uzun demiryolu Tünelinin açılmasına başlandı. Mersin-Gaziantep hızlı Tren Projesinin bir parçası olan tüneller, tam yirmi kilometre uzunluğunda olacak. Fayı dik olarak geçecek tünellerde çalışan arkadaşlarımızın işi zor, yolları açık olsun.

M.  Meran  Pakel

Dalyan, 25.08.2025

410  (29/25)

Leave a comment