Üç hafta önce Pazar günü, gittim Beylerbeyi Sarayına. Kendime kızıyordum, ‘Yıllarca gidip geldiğin, üstelik doğduğun şehirle ilgili yazacaksın ama daha görmemişsin bile ‘Abdülaziz’in Heykelini’ diyerek. Oysa vapurla önünden defalarca geçtiğim Saraya o yıllarda istesem de giremezdim yıllarca ziyarete kapalıydı.
Bu gezi ile ilgili yazmaya başlamışken, bir olay oldu. Paris’te Louvre müzesi soyulmuş, soyguncular çaldıkları değerli mücevherlerden İmparatoriçe Eugenie’e ait zümrüt tacı kaçarken düşürmüşlerdi.

Ben de hikayemize üstte fotoğrafta çalınan tacı ile gördüğünüz İmparatoriçe Eugenie ile başlamak istedim.

Resimde, ‘İmparatorluk Yatı’ L’Aigle (Kartal) ı görüyorsunuz. Yat Fransız İmparatoriçesi Marie Eugene’i taşıyor. Bundan sonrasını İmparatoriçenin tuttuğu notlarından ve daha sonra eklenen gravürlerle bastırdığı ‘Anılar’ kitabından alalım.


‘..çok güzel buharlı gemiydi, Aigle. Bu muhteşem gemiyle Dardanel’e (Çanakkale Boğazı) çok güzel sakin bir havada geldik. Bizi başlarında Baş vezir Ali Paşa, yanında askeri ve sivil ileri gelenlerin olduğu bir deniz filosu karşıladı. Ali Paşa ve yanındaki Devlet adamları teknemize geldiler, Marmara Denizine girdiğimizde bu sefer bizi Deniz Filosunun, askeri gemilerin karşılaması hoştu. İstanbul’a yaklaştığımızda çeşitli büyüklükte içleri kadın ve erkeklerle dolu küçük teknelerle karşılaştım. Sağımızda ve solumuzdaki tekneleri geçince beni selamlayan savaş gemilerinden biri ile birlikte, kalmam için hazırlanmış Beylerbeyi Sarayının önüne geldik. Teknemden işlemeli ve şık, güzel dekore edilmiş bir mavnaya (Sultan Kayığı) geçtim, seçkin Devlet adamlarının eşliğinde..’
Fransız İmparatoriçesini taşıyan Saltanat kayığının geldiği rıhtımın güncel fotoğrafını aşağıya alıyorum. Eugenie Beylerbeyi Sarayının İlk ‘Resmi’ konuğu olarak karaya çıktığında mevsim sonbahar ve aylardan yine Ekim’di, 1869 yılının on üç Ekimi..

İlk izlenimlerini notlarından okumağa devam edelim. ‘ ..Dünyaya sunulmuş cennet olan ‘Boğaz’ın güzelliğinin değerini, hiçbir bedelin gerçek ve adil olarak karşılayamayacağı bu yerde, kendine özel mimari, yapısı ile Saray, düzeni, dekorasyonu, yatak odalarındaki örtüleri, banyo takımlarının yanında banyolarında, sıcak suları ile uyumlu, denizin mavisi ile bütünleştiren mermer ve porfirlerle kaplıydı.’
Marie Eugenie, sadece bir hafta kaldı İstanbul’da geliş ve dönüş günlerini saymazsak topu topu beş gün içinde yoğun programında, Topkapı Sarayını, Hazine Dairesini, Aya Sofya’yı gezdi Beykoz Kasrında aşağıda gördüğünüz gravürdeki anlatımla onuruna verilen Resmi geçidi izledi.

Bir gününü ‘Pera’ya ayırdı, Fransız Elçiliği onu özel olarak Galatasaray Lisesine götürdü. Genç öğrencilerin onun anlatımı ile, ‘başka bir Ülkede Fransızcayı kolayca öğrenmiş olmaları onu etkileyecekti’ Alta aldığım gravür o günün Beyoğlu anısı

Göksu ve Küçüksu gezilerinde Paris Elçisi Cemil Paşa ona eşlik eder. Geldiği gibi ayrılışı da görkemli olur, onuruna Boğazda havai fişekler atılır son gece, ve aşagıya tekrar fotoğrafını aldığım Boğazda demirli Kartal yatına binerek Ülkemizden ayrılır.

(Bu ziyareti ‘Bir Aşk buluşması’ şeklinde daha ilgi çekici, anlatımlara katılamıyorum. Neden derseniz,
Grenada doğumlu İspanyol asıllı Marie Eugenie, uzun boylu, kızıl saçlı gösterişli bir kadın olmasına karşın sert, dik kafalı ve ‘erkek gibi’ davranan kişiliği olduğunu yazıyor yabancı araştırmacılar, Bismarck’ın onu ‘Paris’te tanıdığım tek erkek’ diye tanımladığı kadar katı. Kocası, General Napoleon’un yeğeni olan Louis Napoleon’a çok zor bir doğum sonrasında, verdiği veliahttı göstererek, ‘Ben sana istediğin Veliahttı verdim. Bundan sonra benim yanıma hiç yaklaşma’ diyecek kadar güçlü bir imparatoriçe Eugenie. Bu ziyaretten bir sene sonra kocası Almanlara esir düşer, Fransa’da İmparatorluk dönemi sona erer ve Eugenie İngiltere’ye iltica eder, ölünceye kadar orada yaşar. İstese üç sene sonra sürgünde İngiltere’de ölen eşinden sonra Abdülaziz’in olduğu İstanbul’a yerleşebilirdi ama öyle olmadı. Peki öyleyse neden geldi İmparatoriçe İstanbul’ a diye sorarsanız, devam edelim)
1869 yılında iki İmparatorluğun idaresi iki kadının elinde, Kraliçe Viktorya, İngiltere’nin güçlü kadını, Eugenie ‘perde arkasında’ ama imparatorun olmadığı her toplantının, kararların belirleyicisi.
1869 yılı Dünya için dönüm noktası, Fransızların başlattığı ‘Süveyş Kanalı’ Dünya Ticaretini değiştirecek. Ünlü bir Diplomatımız ne güzel söylemiş, ‘Ülkelerin dostu yoktur, sadece ekonomik çıkarları vardır’ diye. Kanalın neleri değiştireceğinin bilincinde olan Kraliçe Viktorya, ileride yerine geçecek olan oğlu Edward’ı 1869 yılı İlkbaharında İstanbul’a gönderir, Mısır Hıdivi Halim Paşa ile buluşacak ve Fransızlara imtiyaz verilmesini engelleyecektir. Bu ziyaretin haberi Paris’e ulaştığında Fransa’nın güçlü kadını Eugenie, Osmanlı’nın Paris Elçisi Cemil Paşa aracılığı ile, iki sene önce Osmanlı Padişahı ve Şehzadelerinin yaptığı ziyarete ‘iade-i ziyareti’ tarihi olarak Ekim ayında İstanbul’a geleceğini bildirmesini söyler.
Eugenie tarihi özenle seçmiş ve tam kanal açılışı öncesine getirmiştir.
İstanbul’dan ayrılan İmparatorluk yatı İskenderiye’ye gitti. Görkemli açılış sonrası L’Aigle’ Kanaldan geçen ilk gemi olarak yerini aldı.
Sona eren İmparatorluk sonrası Fransa’da Cumhuriyetçiler, İngilizlerle anlaşarak Kanalı ortak kullanmağa başladılar. (Olan Mısır’a ve Osmanlı’ya oldu)
Eugenie 1920 yılına kadar yaşadı, aramızdan ayrılmadan altı sene önce bir yolcu gemisi ile bu sefer sıradan bir yolcu gibi tekrar unutamadığı İstanbul’a geldi. O günlerde çekilmiş fotoğrafını aşağıya alıyorum.

Eugenie Beylerbeyi Sarayının ağırladığı ‘Fransanın son İmparatoriçesiydi.’
Sağlıkla ve mutlulukla kalmanız dileklerimle,
M. Meran Pakel
İstanbul, 21.09.2025
414 (33/25)
