Güzel Ülkemin ‘Özel’ bir yeridir ‘Karaağaç’.
Bin sekiz yüzlü yılların özellikle ikinci yarısından sonra başlayan Sanayi Devriminin simgesiydi adeta Demiryolları. Demir Çelik Sanayisi olmasa da Osmanlı, özellikle Abdülaziz döneminde, Tren, Demiryolu ve İstasyonlar ile tanıştı. Küçük bir sayfiye semtiydi Karaağaç, Demiryolu, Edirne Tren İstasyonunun yapımı ile başka bir çehreye dönüştü. Altta fotoğraftaki istasyonun bire bir aynısı, küçücük bir binaydı.

Küçük de olsa o artık, Osmanlı’ya başkentlik yapmış Edirne’nin, Avrupa İmparatorluklarına açılan ilk kapısıydı. Tren İstasyonuna uzanan geniş yolun her iki tarafına yolcuların gereksinmelerini karşılayacak şekilde şık, güzel yerler arka arkaya açıldı. Lokantalar, kahveler ve özellikle içkili mekanlar, meyhaneler. Rumeli Demiryolları Şirketinin İstanbul Sirkeci- Pythion (günümüzde Bulgaristan sınırları içinde) hattının açılmasından bir müddet sonra, 4 Ekim 1883 de ilk seferine başlayan ‘Şark Ekspresi’ (Orient Express) nin durak noktası olmamasına karşın bazı seferlerinde durması, yörenin ipek kumaş satan şık dükkanların kalitesi Avrupalı zenginler için fırsattı adeta. İşin boyutu o kadar artmış olacak ki, İstasyon Caddesi ve çevresine o günlerde ‘Küçük Paris’ yakıştırması yapılmış,





Şu anda gördüğünüz yeni İstasyon binası 1914 yılında yapılmış. Mimar Kemalettin Beyin eseri.


Uzun uzadıya anlattığımız İstasyon Caddesinin iki görüntüsü ile başlayalım bugünkü hikayemize.

Yukarıya aldığım fotoğraftaki kişi, çocukluktan başlayarak, kopmayan arkadaşlığın parçası. Sevgili Özcan Yaykın, Edirne gezimizin rehberliğini üstlendi, başlangıçta daha fazla arkadaşla katılmak üzere planlamıştık, sonuçta ben, Özcan ve fotoğrafta görülmeyen Sevgili Günay İğli gelebildi.
Karaağaç İstasyon Caddesi, günümüzde gençlerin uğrak ve toplanma yeri. 1971 yılında güzergahın değişmesi ile görevini tamamlayan İstasyon Binası ve yapılar 1998 den bu yana Trakya Üniversitesinin. Günümüzde Güzel Sanatlar Fakültesi olarak genç öğrencilere hizmet vermesi İstasyon Caddesinin canlılığının kaynağı.
Güzel bir öğle sonrası köşe başında küçük bir yerde oturduk. Gençler hizmet ediyor, kahvelerimizi söyledik. Genç kız, servis yaptı. Kahvenin yanında verilen su bardaklarından gözlerimi ayıramadım. Uçuk mavi renkli bardaklar ne çok büyük ne çok küçüktü, genişleyen formu onu estetik olarak daha da güzel yapmıştı. Servisi toplamağa geldiğinde, ‘Bu iki bardağı istiyorum. Bedeli ne ise ödeyelim’ İçeri gitti, geldi, ‘Olmaz kabul etmiyorlar’ dedi. ‘Kırıldı saysınlar, sana zahmet bir daha söyle’ . Arkadaşlarım sessizce bakıyor, geldi cevap yine olumsuz. Biz oturup konuşurken bu sefer bir erkek garson geldi, son kalan benim bardağımı almağa. Ayni isteği, içeriye iletmesi için söylediğimde arkadaşlarım söylenmeğe başladılar, ‘Yeter’ diye, onlara cevabım ‘ama çok güzeller’ oldu. Derken genç garson geldi, ‘Tamam, bir şişe şarap alırsa olurmuş’. Yerimden fırladım biraz sonra siyah poşet içinde şarapla bu sefer doğrudan içeri girdim. Güler yüzlü sempatik bir kişiydi işyeri sahibi. ‘Ben, şaka yollu söylemiştim, zaten size verecektim’. Konuşmağa başladık, ilk rastlantı benim İstanbul’da Üniversite yıllarında kaldığım Beyazıt Soğanağa Mahallesinin tam yanındaki Çemberlitaş Mahallesinin Muhtarlığını yapmış o yıllarda, sonrasında Edirne’ye geliyor, fotoğrafçılık yapıyor, (çoğu Edirne’li onu Fotoğrafçı Mehmet olarak tanır) ‘Dizlerimin ağrısından yerimden kalkamıyorum, yoksa yanınıza gelecektim’ dedi. Tam ayrılacağım anda soyadını sordum, ‘Yalçın’ dedi, benim meraklı bakışımı ‘Evet, sanatçı Yasemin Yalçın’ın abisiyim’

Fotoğraf o güzel Karaağaç gününün anısı.
Belki bir gün yolunuz düşerse Karaağaca, kahvenizin yanında güzel bir bardak görürseniz, güzellikler ve güzel insanlar için yudumlayın kahvenizi.
Sağlıkla güzelliklerle buluşmak umuduyla,
M. Meran Pakel
Karaağaç, 24.09.2025
416 (35/25)
