Yukarıda fotoğrafta gördüğünüz kişi Tahsin Demiray, Ülkemizde ‘Harf Devriminden’ sonra Latin harfleriyle ilk kitap ve dergileri basan yayınevlerinden, ‘Türkiye Yayınevinin’ kurucusu.
Harf devrimi olduğunda sadece yirmi beş yaşında, ‘Okumağa aç’ yeni nesil için Dergiler ve kitaplar arka arkaya basılmaya başlıyor. Bugün size anlatacağım hikayemiz işte bu Yayınevinde başlıyor.
1925 yılında Tahsin Bey’in odasına giren uzun boylu genç adam aşağıda gördüğünüz resimi uzatır.

Yayınevi o sıralarda Ülkemizde bir ilk olan ‘Resimli Dergi’yi çıkarmaktadır. Ziya adındaki uzun boylu genç, o zamanki adıyla ‘Mekteb-i Mühendis-i Ali Okulunda (Yüksek Mühendis Mektebi, günümüz İstanbul Teknik Üniversitesi) okumakta, hem de dergilere resim çizerek hayatını sürdürmektedir.
Tahsin Bey resimi beğenir, ‘Çok güzel, bunu kapak yapalım ama bunu yazar arkadaşlara götür, resimle ilgili bir şeyler yazsınlar.’
Ziya çizdiği resimlere göre para almaktadır ama yazarlar maaşlıdır, odalarına girdiğinde resimi ortaya koyar, durumu anlatır. ‘Ne var bunda, bozkırda iki atlı, buna ne yazılır ki’ diyerek kendi aralarında konuşmağa devam ederler. Resimi sessizce alır, odadan çıkar. Kırgın ve kızgındır. O hırsla boş bir odada oturur ve başlar yazmağa. İleride ünlü bir yazar olmasına neden olan olay işte böyle başlar, Ziya’nın hayatında.
Bu olayı ileride ‘On sekiz yaşımda ‘Ressam’ On dokuzumda yazar oldum’ diyerek anlatacaktır.
Yazdıkları bölümler halinde yayınlanır dergide. Sonunda 1930ların ortalarında kitap halinde ilk baskısı yapıldığında ‘Soyadı kanunu’ çıkmış ve Ziya’nın ailesi ‘Kozanoğlu’ soyadını almıştır.

Üstte gördüğünüz ‘Kızıl Tuğ’ kitabı ile tanıştım ben Abdullah Ziya Kozanoğlu ile 1950 li yıllarda dayımın kütüphanesinden alıp okurken. Bir solukta okudum, sanki bozkırda at süren Otsukarcı (romanın kahramanı) nın yanındaymışım gibi.
Buradan tekrar konumuza dönersek, Abdullah Ziya Yüksek mühendis Mektebinde son sınıfta, yani beşinci sınıfta, bir doksan boyu ile Voleybol takımında oynuyor. İdealist bir genç, yalnız Teknik Üniversite değil diğer Yüksek okullarda okuyan öğrenciler ile birlikte ortak bir ‘Öğrenci Birliğinde’ buluşmaları için çaba sarf ediyor. Sonunda bu birlikteliği sağlıyor ve Ülkemizde ilk Öğrenci Birliği olan ‘Milli Türk Talebe Birliği’ böyle başlıyor hayatına Cumhuriyetin ikinci yılında ve daha Büyük Önder ‘Gençliğe Hitabını’ yazmadan. (Birlik başlangıçta Siyasi değil. Kültür ve bilgi toplantıları dışında öğrencilerin sorunlarını olabildiğince çözmek amaçlı.) Abdullah Ziya bu Birliğin kurucularından aynı zamanda en aktif üyesi. 1920 li yıllarda Yüksek Öğrenim gençlerinin durumu zor, parasızlık en başta geleni. Mühendis Mektebi öğrencisi Ziya, baharın yaklaştığı güzel günlerde öğrencileri Adaya götürmek üzere bir ‘Ada Gezisi’ çağrısı yapar. Geziye katılım ücretsiz olacaktır. Çoğu Anadolu’dan gelmiş gençler için düşünmüştür, gider ‘Vapur İdaresi’ ile görüşür, vapur tahsis etmeğe söz verirler.
Katılım beklenenden de fazladır, altı yüze yakın öğrenci, Galata Köprüsündeki vapur iskelesinde toplanır. Vapur vardır ama ne olduysa ‘İdare’ vapuru vermekten vaz geçmiştir. Gençler ‘Vapuru İşgal’ ederler ve zırla (Bunun fiziki bir zorlama olmadığını, sözle olduğunu belirtelim) Kaptan çaresiz yola koyulur.
Ertesi gün gazeteler ‘Gençler vapur kaçırdı’ olarak verirler olayı, ancak kimse ceza almaz, Vapur İdaresi şikayetçi olmamıştır ama bir tek kişi suçlu bulunur, olayın okulu ile bir ilgisi olmamasına karşın Yüksek Mühendis Mektebi, Abdullah Ziya’yı Yüksek Mühendis olmasına aylar kala okuldan atar, üstelik de Ziya okulun en başarılı öğrencilerinden biri olmasına karşın. Bu haksızlığın duyulmasına karşın ‘Birlikten’ hiç ses duyulmaz.
Abdullah Ziya Kozanoğlu, kendisine sorulan ‘ne olmak isterdiniz?’ sorusuna ‘Her şey’ diye cavlamış sonra devam etmiş, ‘ Subay olmama babam, Siyasetçi olmama ‘Birlik’, Mühendis olmama da Mustafa Salim engel oldular’
(Mustafa Salim, bir diğer adıyla Çolak Salim için İTÜ Sitesinde Mihanik-i. Riyazi, Temami, Tefazuli Muallimi olduğu yazıyor, bir şey anlamadınız değil mi? Günümüz Türkçesi ile kısaca ‘Yüksek Matematik’ öğretmeni. Yazdığı kitabın adı ‘Hesâb-ı Asgar-ı Nâmütenâhiyat (Kısm-ı Evvel) Hesâb-ı Tefâzülî’ yani ‘Diferansiyel Denklemler’ Osmanlıcaya özenenler için ) Mustafa Salim, İttihat ve Terakki’nin eski veznedarı ve okulda çok güçlü olduğu anlaşılıyor.

Abdullah Ziya’ya ne oldu derseniz, o zaten parlak bir öğrenciydi, Güzel Sanatlar Akademisine girdi, iki sene gibi kısa bir zamanda dersleri verdi, Mimar olarak mezun oldu. Devlette çalıştı, sonrasında Müteahhitlik de yaptı, bir ara doğduğu semt olan Beşiktaş’ın Spor kulübünün başkanlığını da üstlendi ama o hep benim hayalimde bizlere romanları ile ‘Türk Tarihini’ sevdiren yazar olarak kaldı. Onun sözleri ile bitirelim yazımızı, ‘Ben romanlarımı yazmadan o konuda yazılmış bütün eserleri okudum, hayallerle Tarihi Roman yazılmaz.’
Sağlıklı güzel günlerde güzel insanlarla karşılaşmak umuduyla,
M. Meran Pakel
Dalyan, 21.12.2025
428 (47/25)
