Fotoğraf İstanbul’da Beyoğlu İstiklal caddesinde MimarAleksandre Vallaury’nin 1800 lü yılların sonlarına doğru yaptığı muhteşem binayı gösteriyor. Binaya o zamanlar ‘Cercle d’Orient’ (Türkçemize okunduğu gibi Serkildoryan olarak geçmiş) adını vermişler, Doğu (Şark) Çemberi anlamına geliyor. Elit, Levantenlerin toplantı yeri olan binanın yanında dar bir geçit olarak açılan sokağa ise, ‘Rue de Deveaux’ adı verilmiş. Pera’nın planlarını Fransız Mimarların yaptığını bir önceki yazımızda belirtmiştik, bu nedenle tüm planlarda sokak isimleri, sokaktaki ‘Ünlü’ lere göre adlandırılmış. (Aşağıya aldığım güzel çizimin kaynağı ‘Emek Hepimizin’ sitesinden, 1924’ten Günümüze Emek Sineması’nın Hikâyesi’ yazısından)

Pera adı Beyoğlu’na dönüşüp, Sinemaların açılmağa başlaması ile sokak günümüzdeki adını alııyor.

Bugün sizlere anlatacağım yer üstteki fotoğrafta gördüğünüz, işte bu ünlü ‘Yeşilçam’ sokağındaydı. Sokak düz bir şekilde başlar, sonuna doğru eğimli bir hal alır ve yokuşla sola kıvrılırdı. Tam kıvrılma noktasında sağda açılmıştı ‘Bab Kafeterya’. İstiklal Caddesinden bakıldığında, o zamanın en modern ışıklandırması olan ‘neon’ ışıklı tabelasını görebilirdiniz.

Her zaman kirli bakımsız bir sokaktı Yeşilçam sokağı, ancak İstanbul’un en güzel sinemalarından biri olan Emek Sineması ve sonradan adı Sine Popa çevrilen iki sinemanın oluşu, sokağın insanlarla dolmasına yetiyordu.


Bab Kafeterya fotoğraflarda sağda gördüğünüz Sine Pop yanındaydı. Mavi renkli neonlarla ‘Bab’ yazısı ve altında kırmızı ‘kafeterya’ yazısı ile.
İçeriye girdiğinizde sağ taraf tamamen karşılıklı oturacak şekilde, iki kişinin rahatça oturabileceği yüksek arkalıklı kırmızı deri kaplı koltuklar ve önlerinde ahşap masalarla düzenlenmişti. Sol taraf bol ışıklı, çeşit çeşit yiyeceğin servis edilmesi için ayrılmıştı. Temiz beyaz önlüklü, aynı örnek giyimli genç kızlar girişte aldığınız tepsiye istediğiniz siparişinizi vermek üzere beklerlerdi. Kafeteryanın özelliği, girişte tepsi ile birlikte üzerinde ince uzun birçok rakamın alt alta dizildiği beyaz bir karton şerit verilirdi size. Örneğin kahve mi istediniz kartonunuzu uzatırsınız, genç kız cebinden çıkardığı ispirtolu kalemle bedelinin yazılı olduğu rakamın üstünü çizerdi. İkinci kızın işi daha zordu, o ne alırsanız bir önceki ispirtolu çizilmiş rakamın üstüne ondan aldığınızı ekler, yeni rakamların üstünü çizerdi. Sonuçta siz üstü çizilmiş en son rakamı ödeyerek çıkardınız. Gerçekte pratik düşünülmüş yeni bir sistemde, bilirdiniz ne ödeyeceğinizi.
Beyoğlu’nda atmışlı yılların başlarında pastane ve muhallebicilerin dışında uzun zaman oturabileceğiniz başka bir yer, bildiğim kadarıyla yoktu. Bab Kafeterya bir ilkti.
Sıcak havası ile çağının ötesindeki ‘Kafeterya’ hakkında fazla bir yazı yazılmamış, sonuçta en son yazması gereken kişi olan bana düştü, size anlatmak.
Yetmişli yıllardan başlayarak Beyoğlu, nezih, kültürlü yaşamından uzaklaşmağa başladı, sinemalar da buna uyunca, boy boy açık saçık filmlerin afişlerinin ana caddede sergilendiği bir yere dönüştü. Bizim Bab Kafeteryamız bunlara ne kadar dayandı bilemiyorum, ben İstanbul’dan ayrılmış Anadolu’nun farklı bir yerinde iş hayatıma başlamıştım.
Bu güzel Kafeyi sizlerle paylaşmak istedim.
Sağlıklı güzel mekanlarda yeni insanlarla karşılaşmak umuduyla.
M. Meran Pakel
Dalyan, 30.12.2025
430 (49/25)
