‘Karaaakuş’ ve ODTÜ Tiyatro Festivali..

Güzel Ülkemizde özellikle Doğu ve Güneydoğu, çeşitli kuşların yaşam alanları. Bir örnek vermek gerekirse, Şarkışla’dan Pınarbaşı’na uzanan dağlar, Doğan ve Şahinlerin yuvaları, Doğu dağlarımız ise çoğunlukla kartalların yaşam alanı, binlerce yıldan bu yana.

Aşağıya aldığım fotoğrafta gördüğünüz ‘Karakuş Tümülüsü’ daha açılmadı, arkeologlar yeni sayılabilecek bir jeofizik metodu ile yeraltındaki yapıyı ortaya çıkarmak için çalışıyorlar.

Tümülüse adını veren ‘Karakuş’ bir kartal heykeli, oldukça yüksek bir sütunun üzerinde, gelen ziyaretçilerini izliyor.

Son depremde sütunlardan biri yıkılsa da yeniden onarıldı. Adıyaman’ın Kahta İlçesine oldukça yakın. 90 lı yıllarda o yörede çalışırken görmüştüm.

‘Kuş’ demişken Şanlı Urfa’yı da unutmamak gerek. Sıcak yaz günleri, gün batımında gökyüzünü yüzlerce güvercin kaplar. Takla atan, birbiriyle oynayan, izlemeğe doyamayacağınız bu görüntü, damlarda beslenen evcil güvercinlerin ‘havalandırılma’ saatidir.

Bu girişten sonra devam edelim. Bugün sizlere anlatacağım Sevgili Aydın’ın ailesi Diyarbakırlıydı. Kuşlarla iç içe yaşayan yöre de doğal olarak, kendilerine ‘Karakuş’ soyadını almışlar.

Aydın’ın babası Demiryolcu. Oğlunun ‘Subay’ olmasını istiyor, Kuleli askeri Lisesine daha sonra Harb Okuluna giriyor Aydın. İkinci yani son sınıfa geçtiğinde, teğmen çıkmasına sadece üç ayı kaldığında, hayatını tümden değiştiren ‘Olayın’ içinde buluyor kendini.

27 Mayıs’ın hemen arkasından 21 Şubat 1962 olayı yaşanmış, hiç kan dökülmeden sonlanmıştı.  20 Mayıs akşamı yakın tarihimize ‘Harbiyeliler Olayı’ olarak geçti. Mahkemede yargılanan 1459 ‘Harbiyeli’ den biri de Aydın’dı.  Yargılama sonunda ‘Bu gençler verilen emirlere uymuş, kandırılmışlardır. Beraatlerine’ kararı verilir ancak hepsi okuldan atılır. Şimdi ne olacaktır bu gençler, onların suçsuz olduklarına inanan ‘Devlet’ yüksek okullarda kontenjan açar ve isteyen Harbiyeli, Üniversiteye devam eder. 

ODTÜ’ye girdiğim yıl, Doğanspor’da Basketbol oynamak için Lisans çıkarmam gerekiyordu. Sağlık Raporu almak üzere Gureba Hastanesinin alt koridorlarında doktordan doktora gidip gelirken, benim gibi ‘Heyet Raporuna’ koşturan birisi daha vardı. İşte Aydın’la böyle tanıştık. Daha sonra Mühendislik Fakültesi binasında bir ders arasında koridorda karşılaştığımızda şaşırmıştık, ikimiz de aynı okulda okuduğumuzu o zaman fark ettik.

 

O yıllarda ODTÜ’de Mühendislik Fakültesinde hangi dalda olursanız olun, sınıflar soyadına göre ‘gruplara’ ayrılarak düzenlenirdi. Benim ‘P’ Aydın’ın ‘K’ olduğu için aynı gruba düşmemiştik, ama onun sınıfından tanıdığım arkadaşlar, ‘Bu Aydın ne enteresan birisi’ dediklerinde merak edip sordum, ‘Ne oldu’ diye. ‘Çok ciddi görünüyor ama yaptıkları, inanılmaz.’ Sonra anlatıyorlardı. ‘ İngiliz bir hocamız var, ikide bir yanlış söylenen kelimeleri bize düzelttirmek için defalarca tekrar ettiriyor. Aydın ne yaptı biliyor musun’ devam etti ‘Sabah yoklamasında Aydın’ın adını ve soyadını gayet düzgün söylemesine karşın, Aydın itiraz etti. ‘No, not Karakuş’ sonrasında soyadını ikinci ‘a’yı uzatarak okudu. ‘Karaaakuş’ adam aynı şeyi söylemek istiyor her seferinde ‘No’ cevabı ile karşılaşıyordu. ‘Karaaakuş’  Aydın’ın ciddi görünüşü altında yatan ‘Tiyatro yeteneği’ işte böyle başladı. Bu kadar uzun anlatımdan sonra başlığımıza dönelim. ODTÜ Tiyatro Kulübü bildiğim kadarıyla atmış seneyi geçkin süregeliyor. Üstelik kurulduğu ilk yıllarda ‘Amatör Tiyatrolar’ için amfilerini açmışlar bununla da yetinmeyip bir de ‘Amatör Tiyatrolar’ için ‘Festival’ düzenlemişlerdi. Günümüzden neredeyse atmış sene önce bastıkları broşürü aşağıya alıyorum.

Anadolu’nun her yöresinden katılımla, gerçek bir tiyatro şenliğine dönüşüyordu, aşağıda gördüğünüz ‘amfide’.

Ankara Bahçelievler’de yetişen sanatçımız, Köksal Engür’ün de burada sahneye çıktığını notlarımıza eklememizde fayda var.

Anlatacağım hikâye, işte bu ‘festival’ hazırlıkları sırasında yaşandı. ODTÜ’nün ders çalışmak için en sakin yerlerinden biri olan kütüphaneye, gecenin ileri bir saatinde bir komiser, yanında bekçi ve bir genç kız içeri girerler. Komiser davudi bir sesle, ‘Bak bakalım kızım, o namussuz burada mı?’ Kız başını sallar ‘Yok burada, efendim’ ODTÜ’nün kütüphanesi bitişik üç bölümden oluşur.  ‘Yürüyün bakalım’ Komiserin bu sözü üzerine, ders çalışmayı bırakan öğrencilerde peşlerine takılır, önce orta bölüme sonrasında son salona geçerler. Daha onlar girer girmez bir genç fırlar, kaçmaya başlar. Komiser, bekçi, genç kız ve peşlerinde bir sürü öğrenci kaçanın arkasında, bir kovalamaca başlar. Okulun bekçilerinden biri çocuğu yakalar. Komiser, ‘Gel bizle yürü bakalım’ dese de Okul görevlisi çocuğu vermez, ‘Onu bizim Müdüre götüreceğim’ Ne söylese Komiser, sözünü dinletemez sonunda İdari Müdürün odasına girerler. Komiser ‘Herkes dışarı çıksın ben görüşeceğim’ diye bağırınca oda boşalır’. Komiser yalnız kalınca önce şapkasını, sonra takma bıyığını çıkarır. İdari müdür gülmeye başlar, karşısında Aydın Karakuş vardır. Aziz Nesin’in ‘Toros Canavarı’ oyununun provası arasına böyle bir ‘Oyun’ sıkıştırmışlar.

1966 yılından kalma o günlerin tanıtım broşürünü aşağıya alıyorum.

Oyunda kullandıkları ‘Polis’ kıyafetlerini Aydın bizzat gidip Emniyet’ten dil dökerek, nasıl kandırdıysa ‘Ödünç’ almıştı. Geçtiğimiz yıllarda, İstanbul’da sergilenen bu oyundan, bir iki fotoğrafı yazımıza ekliyorum.

Aydın ne oldu derseniz, Makine Mühendisliği Metalürji Bölümünden mezun oldu, sonrasında Güney Afrika’da çalıştı. Eşi Onur’un Dışişleri görevi nedeniyle Kanada’ya gittiler.

Saksafon çalan, sanatçı ve bir dönem ODTÜ’nün en renkli ele avuca gelmez öğrencisini tanıtmak istedim bugün sizlere.

Bir ‘Caz’ klasiği olan nerdeyse yüz sene önce sözleri Mort (Mortimer) Dixon ve bestesi Ray (Raymond ) Henderson’a ait olan ‘Bye bye Blackbird’ü ne zaman dinlesem aklıma hep Sevgili ‘Karaaakuş’ gelir.

Sağlık ve sevgi hep yanınızda olsun.

M.  Meran  Pakel

Dalyan, 12.01.2024

332  (01/24)

( Yazı yayınlandıktan kısa bir zaman sonra Sevgili Necati Ersin’den iki fotoğraf aldım. ODTÜ Drama Kulübünde o günleri yaşamış, Aydın’la aynı sahneyi paylaşmışlardı. Yukarıda gördüğünüz fotoğraf ve Aydın’ın portresini ona borçluyum. Bu eksikliği giderdiği için sevgi ve şükranlarımla yazımıza ekliyorum)

1 Comment

Leave a reply to Ece çalıkoğlu Cancel reply