

Ülkemin en güzel köprüsünün adının nereden geldiğini anlatmadan önce sizlere yukarıda fotoğrafta gördüğünüz Sevgili Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun bir anısını paylaşmak istiyorum. Bu anı yazısı Cumhuriyet gazetesinin iç sayfasında ‘Olaylar-görüşler’ olarak yıllar önce yayınlanmıştı. Yazıyı aklımda kalan şekliyle yazıyorum, meraklılar gazete arşivinden bulabilirler.
‘…Cumhuriyetin ilk yıllarında bir genelge ile tüm yurda duyuru yapılır. Buna göre her köy adının nereden geldiğini, kökenini araştıracaktır. Ankara yakınında Peçenek köyünde, köylüler toplanır. Kara kara düşünmeğe başlarlar, adımız nereden geldi diye, sonunda en iyisi biz Hoca efendiye soralım, o bilir derler ve doğruca Hocanın yanına giderler. ‘Hocam bizim adımız nereden geliyor’ Hoca zır cahil, sakalını sıvazlar düşünür düşünür bir şey bulması şart yoksa itibar gidecek bilemedi diye. Başlar konuşmağa, ‘Sizlerin atalarınız ‘Piç imiş sizlerde onun eniklerisiniz. Adınız Piçeniklerinden Peçenek Olmuş’. Köylüler başları önde düşünmeğe başlamışlar eğer Ankara’dan bir büyük adam gelirse ‘Biz ona bunu nasıl anlatırız’. Gerçekten de birkaç gün sonra köy kahvesinin önünde bir araba durur. İçinden inenlerin başında komisyon yetkilisi Hıfzı Veldet Bey vardır. Köylüler buyur eder, çay ikram ederler. Bir müddet sonra Hıfzı Veldet Bey, ‘Sizin bu köyün adı..’ der demez sözünü en yaşlı adam keser. ‘Beğim, aman ne olursun sorma’ dese de ‘Hıfzı Bey devam eder, sizler öz be öz Orta Asya’dan göç eden Peçeneklerdensiniz. Onlar her kurdukları yerlere kendi adlarını vermişlerdir’ daha sözünü bitirmeden tüm köylü koşar başlar elini öpmeğe. ‘Beğim, biz Hocanın bize söylediklerini utancımızdan sana nasıl söyleriz derken sen köyümüzü kurtardın’ (Hıfzı Veldet Bey bu olay yıllarında, Ankara Hukuk Okulunda okuyor aynı zamanda TBMM’de zabıt katipliği görevinde)
Varda Köprüsüne gelecek olursak, adı için internette yazılanlar yukarıda yazılanlar gibi.
Köprü yapılırken yukarıdan aşağı sarkıtılan malzemeler için, aşağı gelmedi anlamında ‘var daha, var da’ diye bağırıyorlarmış, adı buradan gelmiş.. (Varda köprüsünün orta ayağının yüksekliği yüz metre. Karşılaştırmanız için Ankara Emek İşhanı’nın yüksekliği seksen metreye yakın. Adamlarda ne ses varmış ki bu mesafeden birbirleriyle konuşabiliyorlar.)
Bir başka anlatım ‘Varda’nın bir ölçü birimi olduğunu, yukarıdan aşağı ölçmek için kullanıldığını bile yazanlar var. Şimdi biz de ‘Üç kuruşluk’ bilgimizle bildiklerimizi yazalım.
Öncelikle bu köprüyü kimlerin yaptığını hatırlayalım, Almanların dışında İskandinavlar, özellikle İsveçliler ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinden gelenlerle beş bin kişilik bir ekip.. Alta aldığım fotoğraf, kemerler yapılırken çekilmiş, gördüğünüz gibi karşıdan karşıya çekilen halatla malzemeler havadan taşınıyor. Yani ‘Var da’ diyerek aşağıdan yukarı değil.

Köprü ‘Üstün’ bir mühendislik eseri, gerçekte çelik köprü olarak yapılıyor, bittikçe üstü taş kaplanıyor.
Doğu Avrupa dillerinde ‘Varda’ Taşı, taşın üstüne koymak anlamına geliyor, hatta bir de fotoğraf eklemişler.

Germen kökenli ‘warda’, İtalyanlar kelimeyi fonetik geçmişi ile ‘Geçit Bekçisi’ “Guarda” veya “Guardia” olarak kullanmışlar.
İbranice, Arapça, Macaristan, Ermenistan ve Doğu Avrupa dillerinde ise çok popüler, genellikle kadınlara verilen bir isim. ‘Gü’ ve Pembe’ anlamına geliyor.
Önemli büyük eserlere, özellikle Sanayi’de ‘Kadın’ isimlerinin verilmesi neredeyse bir gelenek. Biz bunu ilk olarak, ilk büyük Sanayi tesisimiz olan Karabük Demir Çelik’te, yüksek fırına ‘Ülkü’nün adını vererek başladık. Sonrasında Ereğli’de çalışan işçilerin eşlerinin adı araştırıldı, çoğunluk ‘Ayşe’ çıktı. Ayşe adı verildi.
Sonuçta ‘Varda’yı yukarıda tanımlanan gibi, ister ‘taşı taş’ üstüne koymak, kanyonun bekçisi, ister bir kadın ismi olarak da kabul edebilirsiniz.
Evlerinden, yurtlarından uzak bu insanların sevgi özlemi ile ‘Varda Köprüsüne’ sevdiklerinin adını vermeleri olası..
Aynı tutarsızlıklar, ne yazık ki, ‘Belemedik’ köyünün adı için de geçerli. Yazılanlara göre,
Almanlar ‘Kamp’ kurmağa başladıklarında, köylüler, ‘Neden buraya kuruyorlar ‘Bilemedik’ demişler. Bir başka site ise işi daha da ileri götürüyor, güya tünel açılırken birbirine kavuşmamış, ‘Bu işi Bilemedik’ demişler. Her iki anlatımın temeli ‘Demiryolunu yapan Almanlara’ dayanıyor. Oysa Ülkemizde bir başka ‘Belemedik köyü’ daha var, demiryolu ile ilgisi olmayan.

Fotoğrafta gördüğünüz köyün de adı, ‘Aşağı Belemedik’. Belemedik Köyünün oldukça Güneyinde.

Haritanın sağ alt köşesine yakın, Karaisalı ilçesinin az üstünde gördüğünüz Aşağı Belemedik bize her iki köyün aynı göçerlere ait olduğunu ve/veya hava şartlarına göre yer değiştirdiklerini anlatıyor. Ama adının nereden geldiği halen belirsiz.
Kuzeyinde kalan dağa ‘Sünger Dağı’ adını vermiş, yörükler. Bizde yöre yer isimleri olarak sıfatlar yaygın kullanılır. Demek ki suyu emen üstelik düşey, dik delikleri olan bir dağ. ‘Bel’ kelimesini insanın omurgası gibi dağ ve tepeler için kullanıldığını biliyoruz. Acaba Bel-emen-dik mi kelimeyi türeten.?
Altta fotoğrafta gördüğünüz kişi belki bunu bilebilirdi, ancak onun gibi birleri günümüzde ortaya çıkarsa bilmeceyi çözebilir.

Fotoğraf Sevgili Fikret Otyam’a ait. (Nüfus Kağıdındaki gençlik fotoğrafı) Niğde Aksaray’da Hasandağı’na bakarak büyüyen Fikret, dağları, tepeleri, yörüklerle dolaştı, birlikte yaşadı. Nereye neden ne ad verdiklerini göçerlerin, kitaplaştırdı. ‘Gide gide’ adını verdiği bu eserlerinde belki bir ipucu bulabilir meraklı araştırmacılar, umudumuz yeni genç Fikret’lerin çıkmasında.
(Ağustos ayında doğan Sevgili Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ile yine ağustos ayında dünyamızdan ayrılan Sevgili Firet Otyam’ın aynı yazıda buluşmaları bir rastlantı…)
Sağlıklı güzel, mutlu günlerde buluşmak dileğiyle,
M. Meran Pakel
Dalyan, 05.08.2025
406 (25/25)
