Karikatür üzerine son söz…

Türk Karikatürünün Zirvesi

Karikatür Türkçe’de birisi ile dalga geçmek manasında kullanılan “GırGır geçmek” deyimi vardır. 60’ lı yıllarda evde yer temizliğinde kullanılan ileri geri sürdüğünüzde dönen fırçaları ile tozları toplayan mekanik bir süpürge vardı. Markası “Gır-Gır”dı. Oğuz Aral kardeşi Tekin’le birlikte, bu adı kullanarak 1972 yılında ilk sayısını çıkardığında kendisi 36 kardeşi ise 31 yaşında ve en verimli günlerindeydiler.  O güne kadar  Cemal Nadir “Amcabey” dergisini, Selçuk kardeşler  1952 yılında “Kırk bir buçuk”, 1953 de “Karikatür” ve 1956 yılında “Dolmuş” dergilerini çıkarmışlar, diğer çizerler maaşlı olarak bir dergi veya gazetede çalışmayı  yeğlemişlerdi. “Gır Gır” ve ekibi bir inanılmazı başardı. 500 000 tirajıyla dünyanın üçüncü en fazla satan mizah dergisi oldu. Bu rekor bugüne kadar kırılamadı.  Oğuz Aral Türk karikatürüne “Avanak Avni” yi Tekin Aral  “Arap Kadri”yi kazandırdı. GırGır dergisini Tekin Aral’ın çıkardığı “Fırt” dergisi izledi,

Sinop müze müdürü olan Orhan Gürman zile basar gelen odacısına, “Gazeteciye git bana bir Fırt, bir Gırgır al” der. Geriye döndüğünde çaresiz bir gazete uzatır. “Efendim o dediklerinizi bulamadım yerine bu gazeteyi getirdim.” ( O günlerden bir anı ) Oğuz Aral da bir çok meslektaşı gibi sağlam bir resim bilgisi almıştı. (Güzel Sanatlar üçüncü sınıftan ayrıldığını biliyoruz). İşinde titiz ve iyi bir çizerin çok çalışması gerektiğine inanıyordu. Çizim en güzel hale gelene kadar beğenmez defalarca çizdirirdi. Adı “Huysuz”a çıkmıştı, olsun bu sayede birçok gencin yetişmesini sağladı. Ramiz Gökçe, Sezai Solelliyle yaptığı röportajda (1950 Mart ) iyi bir karikatüristi “Geniş bir ansiklopedik bilgi, filin kuyruğundan Çörçilin purosuna, patlıcanın çiçeğinden Endonezya’nın bayrağına kadar her şeyi bilmeden bu işe girmemelidir” diye tarifler. 1946 seçimlerinde milletvekili olması için gelen teklifi “Partili olursam karikatür çizemem” diyerek reddeden Cemal Nadir Güler karikatürü, şöyle özetler  “Ben karikatürü bir güzel koku gibi insana biran zevk verdikten sonra elde boş bir şişe veya sarı bir leke bırakıp havaya karışan bir marifet olmaktan başka türlü anlıyorum. O ne palyaçoluktur, ne de göbek attıran çeneleri ağrıtan kahkahadır. Bence karikatür insan beyninin muhtaç olduğu tebessüm ve düşünceyi temin eden bir güzel sanat olmalıdır.” Necmi Rıza Ayça karikatüristi, “Çizgilerle dünyalarını anlatanlar ve o çizgilerle yorumlayanlar,  ancak hemen şunu ekleyeyim ki, bu sanatkârların geniş dünyaları, halkın küçücük ve dar dünyalarını da genişletir. Ama bu sanatçının kendi malıdır ve tümüyle kendine aittir yine” sözleriyle tarif etmiştir.

 Bu ustalardan sonra 3 kuruşluk bilgimle bana sorarsanız, karikatür özgürlüktür ama özgürlüğün ne olduğunu bilmeyen kişi için anlamı yoktur. 1981 – 1986 yılları arasında Arabistan’da çalıştım. Gazetelerin hiç birinde ne resim ne de karikatür vardı. Çocukluğumda eve alınan Cumhuriyet gazetesinin karikatürlerine bakardım. 50’ li yılların sonunda bir gün karikatürün olduğu yer basılmamış olarak çıktı. Ali Ulvi Ersoy’un karikatürünü iktidar sansürlemişti. 27 Mayıs Devriminden sonra sansürlenen yazı ve karikatür yayınlandı.  Gökyüzüne kanatlanmış yükselen kişiler çizilmişti, sırasıyla Hitler, Mussolini, Salazar, Franko ve altta sadece kanatları gözüken ismi yazılmamış birisi..Karikatüre “”Uçtu..uçtu” adını vermişti. Mart 1877 de Abdülhamid rejiminin “Zincire vurulmuş Karagöz” karikatürü nedeniyle mahkum ettiği Teodor Kasap’tan farkı yoktu Ali Ulvi’nin.

En sona ayırdığım karikatüristimiz ise “Mıstık” önce birkaç karikatürünü ekliyorum.  

Çocukluğumda hiç kesintisiz aldığım  Pekos Bill, Oklahoma dergilerinden başka Çocuk Haftası’nı alırdım. İlk iki dergi tamamen resimli romandı ama bu daha çok yazı ağırlıklıydı. Arka sayfasında hep bir çocuk karikatürü olurdu. İmzası “Mıstık” olan Mustafa Eremektar 1930 yılında doğduğuna göre 20 li yaşlarında Türkiye Yayınevinin çıkardığı bu derginin karükatüristiydi. Henüz birkaç aylıkken annesini onbir yaşında babasını kaybetti.

 Çocukluğunu yaşamayan Mustafa, neredeyse tüm hayatını çocoklara ve çocuk yayınlarına adadı. Bizim yetişmemizde ve karikatürü sevmemizde onun emeği olduğuna inanıyorum.

1994 yılında fotograf sanatçısı Çerkes Karadağ tarafından , bir zamanlar Karikatürcüler Derneği olarak kullanılan Saraçhanedeki Gazanferağa Medresesinin bahçesindeki havuzda kendi yaptığı kayıkla oynayan bu resmi belki de onun hayatının özetidir.

Onu özlemle anıyorum.

 Dalyan. 08.02.2019

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s