Zenginler bazen sakin yerleri severler…

Yukarıya resmini aldığım küçük köyü size daha önce tanıtmıştım. Köy balıkçılıkla geçinir. ‘Balıkçılık’ kelimesini biraz düzeltmem gerekecek, doğrusu geçimini denizden sağlarlar. Onlar şu anda ülkemizin en güzel ‘karideslerini’ toplarlar. Kıyıkışlacık köyünün adını ilk defa 1972 yılında geldiğim Güllük’te duydum, ama orayı tanımam 1980’lerin sonunda gerçekleşti. Beş yıl boyunca, yalnız yedi odası olan, basit köy sadeliğinde bir otel çalıştırdım. Sadece pansiyonların olduğu bu köyün ilkiydi, ‘Otel İasos’. O günlerden kalma iki resmi aşağıya alıyorum.

Melengeç dallarıyla yapılmış sundurması ile Otel İasos
Sade ve basit döşenmiş odada bir rektör

Şimdi burada bir ara verip size bildiğiniz bir şarabı hatırlatmak istiyorum, önce bir örneğini aşağıya alalım.

Fransa’da, kasım ayının üçüncü perşembe günü bu şarap piyasaya sürülür ve o gün bir şenlik, bir coşku içinde insanlar bu şarabı tatmak için sabırsızlanırlar. Bu şarabın adı ‘Beaujolais’ dir, en önemli özelliği, o senenin hasadından ilk elde edilen, cıvıl cıvıl neşeli bir şarap olmasıdır, hemen tüketilir. Ülkemizde otuz senenin üzerinde ‘Premier’ adıyla bir tek firma -sağ olsunlar- bize hem kırmızı, hem beyaz olarak sunmaktadır.

Bugün ekonomi dünyasını idare eden on kişiden birisi hiç şüphesiz ‘Rothschild’ ailesidir. Onları ayrı bir yazımda yazacağım için devam etmek istiyorum. Fransa’da şarap sektörününde çok büyük bir hisseye sahiptirler. Aşağıya resmini aldığım şato, Bordeaux bölgesinde ve önemli bir üretim merkezi. Beaujolais’i sadece beş kişi üretebilir ve bir tanesi şüphesiz ‘Rothschild’ ailesidir.

Resimdeki şatonun adı Lafite Şatosu. Yüzyıllardır şarap üreten ailenin adıyla anılıyor, sonra burayı Rothschild’ler alıyor ve artık üretim aşağıya aldığım etiketle satılıyor.

Şato Lafite Rothschild Bordeaux Şarabı

Belki inanmayacaksınız ama bugün dünyanın en pahalı şarabı 1787 yılı rekoltesi ile bu şatoya ait, ne kadar derseniz, bir şişesi tam 150 bin dolar.

Tekrar başa dönersek resimdeki Kıyıkışlacık koyuna inanılmaz güzellikte yatlar gelirdi, sakin ve insanlardan uzak bu köyün limanında demirler, günlerce kalırlardı. Doksanlı yılların başında bir gece, otelin alt katındaki kilim dükkanımda otururken, içeri çok şık giyimli bir grup girdi, ortalarında bulunan yaşlı bayana özel bir değer veriyorlardı. Onu yüksekçe bir koltuğa oturttum, elindeki, gümüş başlıklı siyah abanoz bastonunu yanından ayırmadı. Anadolu kızlarının renkli, canlı ve her birinin ayrı hikayesi olan kilimlerini sevdiler, hepsi birer ikişer tane aldı. Yaşlı hanım “Şunu da ben alayım” dedi. Paketini hazırladım, kendisi yerine, yanındaki gemi personeli olduğunu sandığım birisi aldı. Bana güldü, “Ben şimdi bunu neden aldım?” devam etti “sanki daha çok gençmişim gibi…” aralarında Fransızca konuşuyor ancak benimle İngilizce konuşuyorlardı. Hanımın ‘Barones’ olduğunu o konuşmalarda duydum. “Yine de aldığım iyi oldu. Odada baktığım zaman buraları bana anımsatır.” dedi. Birden “Şarap sever misin?” diye sordu. Başımı salladım. “O zaman yolun Fransa’ya düşerse mutlaka benim şatoma bekliyorum. Sana gerçek Fransız şarabını orada tattırayım.” Kalktılar, çıkmadan çantasından kartını uzattı. “Unutma bekliyorum.” Saygıyla uğurladım. Kartın üzerinde ne yazıyordu derseniz, “Barones Rothschild”.

M. Meran Pakel

meranpakel@gmail.com

Dalyan, 30.09.2019

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s