“Vazoyu suyla doldurmak mı yoksa içindeki çiçeği sulamak mı?…”

‘Orıent Express’ Sirkeci garına üç saat rötarla girdi. 19 Temmuz ögle sonrası  İstanbul sıcaktan kavruluyordu.  Peronda şık giyimli kravatlı beyler, merdivenlerden inen orta yaşını çoktan geçmiş  iki beyle,  bir hanımı karşıladılar. Çiçek buketini  ince zarif hanıma uzattılar. Garın önünde bekleyen arabalarla konaklayacakları  Pera Palasa hareket ettiler. Yıl 1924 ve John Dewey ve eşi Patricia ilk defa İstanbul’a ayak basıyorlardı.  Her ikisi de atmış beş yaşındaydılar, beş çocukları vardı ve onları Amerika’da bırakmışlardı.  Bu onlardan ilk ayrılışları da değildi şüphesiz, 1919 yılında önce Japonya’ya oradan Çin’e geçmiş ve uzun yıllar orada kalmışlardı.  Onu Çin’e davet eden talebesi daha sonra ki yıllarda ‘Vietnam Kurtuluş Ordusu’nun başında göreceğimiz Ho Şi Minh den başkası değildi.

John Dewey genç Türkiye Cumhuriyetinin ilk Milli Eğitim bakanı  İsmail Sefa ( Özler ) den bir davet mektubu alalı bir seneden fazla olmuştu. Bakan değişmiş yerine Hüseyin Vasıf ( Çınar ) bakan olmuştu.  Akşam Pera Palas’dan bakıldığında güneş Haliç üzerinde batar, doyumsuz bir güzellik John ve Patricia’yı  karşılıyordu o gün. Onurlarına verilen yemekte Bakanın özel  temsilcisi Fuat Köprülü onlarla ilgilendi.  Türk Eğitim sistemi ile ilgili olarak İstanbul’da  Galatasaray Lisesi, Darülmuallimin ve Darilfünün gezildi, laboratuvarlar görüldü ve 9 Ağustos günü tüm okullar kapalı ve eğitmenler izinli olmasına karşın 200 öğretmenin karşısında etkileyici bir konuşma yaptı.  Bütün bunları o günlerde çıkan Akşam, Hakimiyeti milliye, Son Havadis ve Cumhuriyet gazetelerinden öğreniyoruz. 22 Ağustos tarihinde Ankara’da yapılan Öğretmenler Kongresinden sonra Mustafa Kemal Atatürk’le tanıştı, Büyük Önder onunla saatlerce konuştu.

18 Eylül günü yine Sirkeci’den trene binerken peronda  onlarca gazeteci, öğretmen ve bakan onu sevgi ile geldiği gibi sessizce uğurladılar. İşte 20 yüzyılın önemli filozofu eğitimci John Dewey’in Türkiye’deki iki aylık yaşamının kısa özetini size aktarmak istedim.

Dünya eğitim sistemini eleştiren ve ‘laboratuar Okulları’ olması gerektiğini savunan Dewey  Türkiye’de kendisine sorulan bir soruya “Ben bir danışman  yani akıl veren değilim ben bir bilimciyim, burada ülkenizde  sizin için en uygun sistemi sizler gözlemleyerek ortaya çıkaracaksınız” der ve ekler, “okullarda öğretilenlerle gerçek hayat arasında hiçbir bağ yok.”

John Dewey’in yazdıkları 37 cilt halinde İllinois Üniversitesi tarafından basıldı. İlginçtir, bir çok eseri aynen büyük önder gibi, gençlere hitaben yazılmıştır. ‘Gençler ve Toplum’ ile ‘Gençler ve Demokrasi’ bunlardan sadece ikisi.

İlerleyen yıllarda  Genç Cumhuriyet  İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ve arkadaşları ile,  dünyada bir ilki gerçekleştirecek ve ‘Köy Enstitülerini’ kuracaklardır. Bazı kaynaklar John Dewey’in ikinci defa Türkiye’ye geldiğini ve Hasanoğlan  Köy Enstitüsünü  ziyaret ettiğini  orada gördükleri karşısında duygulandığını yazarlar “İşte benim hayalim” sözünü defalarca tekrarlayarak.

Bu yazıdan John Dewey’in bu fikri verdiği  yanlgısına düşmeyelim  Enstitüler bizim eğitimcilerimizin ortak  ve özel bir sonucudur.   İnternet gibi bilgiye ulaşımın olmadığı,  kaynak bulma güçlükleri içindeki, Türk aydınlarının John Dewey gibi bir filozofu anlamaları, bulmaları ve  ülkemize getirmeleri bilgiye aç bir toplumun en güzel örneğidir.

M. Meran  Pakel

Dalyan, 12.04.2020

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s