Bir ‘Salgın’, Bir ‘Müzisyen’

Yukarıya aldığım fotoğraf bir uydudan çekilmiş. İki yeşil örtünün ortasında, bir nehir Atlantik Okyanusuna dökülüyor. Onun deltası kirli beyaz bir renkte görülüyor. Nehrin adı ‘Rio de la Plata’ ‘Gümüş Nehir’ anlamına geliyor. Bu nehir iki ülkenin sınırı aynı zamanda, resimde nehrin solunda kalan Uruguay,  sağında ise Arjantin bulunuyor ve her iki ülkenin başkentleri, Buenos Aires ve Montevideo işte tam orada karşı karşıya yer almış. Dünyamızda başka hiçbir yerde, iki başkent birbirine böyle karşılıklı yer almamış.

Bugünkü konumuz, başkent Buones Aires’in,1800 lü yılların sonlarında, yoksul ve farklı ülkelerden insanların yaşadığı ‘kenar mahallelerinden, ‘La Plata’ mahallesinde başlıyor. Nehrin kenarında sazların arasında zor şartlarda yaşayan, bu kozmopolit insanların oluşturduğu mahalleler, çetelerin ve aklınıza gelebilecek her türlü kirli olayların olduğu bir bölgeydi o yıllarda. Buradan çıkan bir ‘Salgının’ tüm dünyayı saracağını onlarda bilemezdi. Kelime kökeni tamamen Afrika orijinli olan ‘Tango Salgını’ işte bu insanların olduğu bölgede başladı.

Plata Tren İstasyon Binasının günümüz görünüşü

Bugün ‘La Plata’ artık yarım milyonu aşkın insanın yaşadığı bir şehir.  ‘Tango Salgını’ buradan Avrupa’ya sıçradı.  Artık Paris mekânlarında bu yeni salgın hızla yayılıyordu.

Ülkemizin de bu salgından etkilenmemesi olanaksızdı. Biz ‘Tango Salgını’ ile 1930 yılında tanıştık. Hasan adında genç bir müzisyen ilk Tangomuzu bestelediğinde sadece 29 yaşındaydı. Bu yazımızda onun hikâyesini anlatmaya çalışacağım.

Müziğe meraklı bir çocuktu, babası ona ‘keman mı yoksa klarnet mi istersin’ diye sorduğunda kemanı tercih etti. Şanslıydı, Rusya’dan gelen bir konservatuar hocasından, Prof. Wilhelm’den ilk keman derslerini aldı.  Askerliğini İstanbul’da Bando Bölüğünde yaptı. Bu onun farklı enstrümanlarla yakınlaşmasını sağladı. Askerden dönüşte hem çalışıyor hem de beste yapıyordu. Yeni Cumhuriyet beş adet gemi satın almıştı ve bu gemilerde orkestralara müzisyen aranıyordu.  Hayatını değiştirecek bir şans oldu, bu gemilerden birine orkestraya katıldı.  Yurtdışı seyahatleri için kullanılan bu gemide Goldenberg’le tanıştı, şans yine ona gülmüştü, armoni ve orkestrasyonu ondan öğrendi. İlk tangosunu bu gemide besteledi. İki buçuk yıl sonra gemiden ayrıldığında yıl 1933 olmuştu. Kazandığı birikimleri ile İzmir’de Emlak işlerine girişti ama müziği ve besteyi hiç bırakmadı. 1935 yılında ‘Soyadı Kanunu’ çıktığında hiç tereddüt etmeden çalıştığı geminin adını aldı. Artık o hepimizin bildiği Fehmi Ege olmuştu.

Ege vapurunun resmini daha önce yayınlamıştım,  Atatürk’ün en sevdiği gemiydi. Bu gemide mi, yoksa Pera Palas’ta mı tanıştılar bunu tarihçilere bırakıyorum. Bildiğimiz, Atatürk’ün onu yanından ayırmadığıdır.  Az değil Bine yakın bestesi ile o Türkçe tangoların ‘Unutulmaz Bestekârıdır’. Onun, sözleri ile yazımızı bitirelim.

Papatya gibisin beyaz ve ince,
Eziliyor ruhum seni görünce,


İsmin dudaklarımı yakıyor neden,
Nedir bu çektiğim senin elinden,


Yalvarırım sana gel üzme beni,
İnan bana çok seviyorum seni,


Gel kollarıma artık bekliyorum,
Papatyam seni özlüyorum,


Neden sanki öyle dudak büküyorsun,
Yoksa açık söyle hiç mi sevmiyorsun,

Sana soruyum neden susuyorsun,
Bana bu sevgiyi çok mu görüyorsun,


Bilsem söyler miydim gizli hislerimi,
Keşke görmeseydim gülen gözlerini,


Biliyorum fakat sende seviyorsun,
Anladım çapkınca naz ediyorsun,


Neden sanki öyle dudak büküyorsun,
Yoksa açık söyle hiç mi sevmiyorsun,


Sana soruyorum neden susuyorsun,
Bana bu sevgiyi çok mu görüyorsun,
Bilsem söyler miydim gizli hislerimi,


Keşke görmeseydim gülen gözlerini,
Biliyorum fakat sende seviyorsun,


Anladım çapkınca naz ediyorsun..

Hasan Fehmi Ege

M.  Meran  Pakel

Dalyan, 21.02.2021

184 ( 6 / 21 )


1 Comment

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s