
Yazılarımızda hep İstanbul olarak aldık oysa bu büyük bir yanılgı, Türkiye bir insan zengini. İleride bunları ayrı bir seri olarak yazacağım, örneğin Bodrum’da yaşadığım 1986-96 yılları arasında pansiyon işleten ve daima takma adıyla çağrılan bir genç adam vardı. Ona Mayk diyorlardı. Sessiz kimseyle fazla konuşmayan bu adamın işlettiği pansiyonun adı da doğal olarak “Mayk Pansiyondu”. İnsanlarla fazla konuşmayan bu adamın en yakın arkadaşı beyaz keçisiydi. öyle terbiyeliydi ki onunla çarşıda dolaşır, kahvede yanında oturur, sözlerini anlarcasına yüzüne bakar dinlerdi. Her şehirde, kasabada benzer bir çok insanla karşılaşabilirsiniz. Şimdi aşağıda resimde gördüğünüz Mediha Berk hanım İstanbul’da yaşamış, ben tanışmadım görmedim. Hayat Mecmuasının ellili yıllardaki bir sayısından alıyorum.

Mediha hanım ellili yıllarda çarşıda pazarda şapka yerine başında en sevdiği tavuğuyla gezermiş.
Bu yazı serisini kısaca bitirmek için daha gerilere Abdülhamit devrine kadar götürüp sonlandırmak istiyorum. Tarihçi Reşad Ekrem Koçudan alınan bir bilgi ile.. Abdülhamit devrinde İstanbul’da yaşayan iki renkli insan var. Birincisi anadan doğma çırılçıplak gezen bir adam, diğeri ise her şeyini üzerinde taşıyan bir madam. Beyoğlu’nda yaşayan Madam Upala ne zaman bu ademe rastlasa üzerine saldırır şemsiyesi ile dövermiş. Olayın devamı aşağıda Koçunun kitabından aldığım resimde yazılı…

M Meran Pakel Dalyan, 13.03.2019