Murphy’nin Olumsuzluklar Kanunu

1900′ lü yılların başı belki de en zor yıllardı. “Üç yüz on” zelzelesi adı verilen ve 10 Temmuz 1894′ de yaşanan büyük İstanbul depreminin yaraları yeni yeni sarılırken felaketler ardı ardına gelmeye başladı. 19 Ocak 1910 günü Çırağan Sarayı kül oldu. Hemen ardından Arnavutluk’ta başlayan isyan tüm Balkanlara yayıldı. 6 Şubat 1911 de Bab-ı Ali yandı. Balkan bozgunu yaşanırken 29 Eylül 1911′ de İtalyanlar Trablus’u işgal etti. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bozgundan kaçan koleralı askerler İstanbul’a salgın hastalığı getirdiler. Yazımıza başlık olarak aldığımız Edward A. Murphy Jr. doğmasına altı sene, kendi tanımladığı olumsuzluklar kanunlarını açıklamasına ise 38 yıl vardı (Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir).

Bu acılar yetmezmiş gibi bir sene sonra aşağıda anlatacağım olay yaşandı.

1912 Sultanahmet Meydanı ( Hayat mecmuasından alınmıştır. )

Yukarıdaki resimde sol tarafta gördüğünüz bina şu anda otel olarak kullanılmaktadır. Bugün turistlerin doluştuğu meydan ise, Haziran 1912’de bu görünümdeydi. 3 Haziran 1912 sabahı, Fethi Bey’in yapılmakta olan evinde başlayan yangın kısa zamanda yayıldı ve İstanbul’un gördüğü en büyük felaketlerden birine dönüştü. Tarihimize ‘İshakpaşa Yangını’ olarak geçecek bu yangında bin yüz ev kül oldu. Alev ve ısı ile meydandaki Sultan Ahmet camisinin ahşap minareleri tutuştu. Yangından geriye, aşağıdaki resimde gördüğünüz gibi, sadece binaların taş temelleri ve duvarları kaldı.

Yangından geriye kalan bu taş duvarlar ve minareleri yanmış camiler.

Şimdi düşünüyorum, elektriğin olmadığı, gaz lambası ve kandillerle aydınlanan bu koca şehirde su şebekesi yok, gereken su çeşmelerden ve sarnıçlardan sağlanıyor. Yeniçerilerin en kabadayılarının oluşturduğu Tulumbacılar, Yeniçeri ocaklarının kapatılmasından sonra bir bela gibi her mahallenin ‘Tulumbacı’ları’ olarak yerleştiler. Tulumbacıları, 1900’lerin başında İstanbul’da yaşamış olan ressam Mitrich çizdiği karikatürle anlatmış, onu yazının başına alıyorum.

Aşağıda Tulumbacıların o devirden bir resmini göreceksiniz. Yolunuz düşer, Hasköy’deki Rahmi M. Koç Müzesi’ne giderseniz onların tulumba sandığının bir örneğini görebilirsiniz.

Tulumba Sandığı, Rahmi M. Koç Müzesi

Bu karamsar yazımı güzel bir İstanbul türküsüyle bitireyim. Tulumbacıların ağzından derlenmiştir.

“Yangın olur biz yangına gideriz

Düz ovada keklik gibi sekeriz

Yokuşlarda şahin gibi uçarız

Sandık sandıklar içinde çok şanımız var..

Hazreti Mevla’ya yalvarmamız var..”

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s