“Bir Zamanlar Ankara’nın Çok ufak Bir Sineması Vardı”

Ortaokul ve Lise yıllarım Bahçelievler’de, Yedinci Cadde’yi arşınlamakla geçti. Son duraktan başlayıp caddenin Altıncı Cadde ile birleştiği köşeye kadar bütün dükkanları sahiplerine kadar tanırdık. O da yetmedi, çalışanların daha sonra nerelere gidip dükkan açtıklarını bilirdik. Cadde, gelişen Ankara’nın bize küçük bir modeli oldu. 1962 yılında Son durak yirminci sokaktan aşağıda resmini çizdiğim Cami durağına taşındık.

60 Yıllarda Yedinci Cadde Cami Durağı Çevresi

Resmin sağ alt köşesindeki binanın tam yanındaki apartmanın ikinci katına yerleştik. Yıl 1962. Çatı katındaki daireye, altmışlı yılların sonuna doğru taşınan ailenin, ben yaşlarda belki de benden bir veya iki yaş büyük olabilir, ince sessiz bir oğulları vardı. Merdivenlerde karşılaştığımızda selamlaşır, havadan konuşurduk. Bizim Lisede okumadığını biliyordum, Cumhuriyet Lisesinde okuyor olmalıydı. Bir akşam boş caddede arkadaşlarla yürüyüş yaparken arkadaşım Savaş Erk “Biliyor musun bizim …sizin apartmana taşınmış” dedi. Savaş Cumhuriyet’te okuyordu, yıllardır arkadaştık. O zaman öğrendim, o sessiz kendi halindeki gencin kim olduğunu. Babası Cebeci’de bir sinema işletiyordu. Aradan fazla zaman geçmedi. Liseyi bitirdik, iki sene sonra babasının ona Maltepe’de bir sinema açtığını öğrendim. Sinemanın adını da o yıllara uygun olarak koymuşlardı. Bütün genç kızlar o devirde “Mini” etek giyiyor ama kış gelince tam tersi, içlerinde mini etek, dışta “Maksi” palto. Bu ufacık sinemaya ismi çok yakışmıştı. “Mini Sinema” Ben o sene Teknik Üniversiye’ye başlayınca Ankara’dan ayrıldım, sadece hafta sonları ve tatillerde geliyorum. Bizim mahallenin bütün gençleri “Mini Sinema” da. Yanlış anlamayın. Film seyretmek için değil sadece arkadaşlarına yardım için. Sinemanın kadrolu bir personeli var. O da Operatör. Bilet kesenler, yer gösterenler, kapıda duranlar hep bizim arkadaşlarımız.. Günder bilet kesiyor., o sıkılınca Savaş geçiyor, sonra Ahmet ve diğerleri.. Sonunda Savaş makinistliği de öğrendi, makinenin kömürlerini değiştirmeyi, filmi yeniden bobine aktarmayı, kısaca amatörce çalışan bir ekiptiler. Sinemanın tek özelliği sadece yerli film göstermesiydi. Lise sınıf arkadaşlarımdan, şu anda Ankara’nın başarılı Diş Doktorlarından olan Timuçin Karzek bir toplantıda anlatmıştı. “Mini Sinemaya gittik, arkalarda bir yerde oturuyoruz. Film acıklı mı acıklı, herkes sessizce ağlıyor, bizi de bir gülme tuttu. Kendimizi alamıyoruz.. Bize ters ters bakıyorlar. Bizi nasıl atmadılar anlamadım..” demişti. Tabii sinemanın çalışanlarının çoğunun aynı semtten arkadaşlarım olduğunu bilmeden.. . Evet, çalışanlar para almazdı ama sevdiği veya konuştuğu kızlarla istediği matinede, istediği koltukta hava atmak ayrıcalığına sahiptiler, isterse grup halinde kız arkadaşlarını getiriyorlardı. O yüzden bizim grubun Türk Sineması kültürü fazladır. Bütün bu acıklı filmlerin yanında gururla söylemek gerekirse Ankara seyircisi Yılmaz Güney’in çoğu filmini Mini Sinema’da izledi.

Yetmişli yılların başında başlayan krizde mi kapandı, yoksa biraz daha direnip seksenli yılların başında, semtlerin sağ sol diye ayrıştırıldığı yıllarda mı tam hatırlamıyorum. Tek hatırladığım sadece üç metrelik dar bir girişi olan ve girişin üstünde mavi bir yazıyla “Mini Sinema” yazısının bulunduğu bu sinemamızın sessizce kaybolduğudur.

M. Meran Pakel

Dalyan, 14.06.2019

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s