
Bugün Ankara’nın sıcak günlerinde serinlemek için gidebileceğiniz yerlerin başında alışveriş yerleri gelir, yani kısaltılmış adıyla AVM’ler. Oysa bizim zamanımızda daha klima icad edilmemişti, onun için size bugün bir hikaye anlatacağım, bir barajın hikayesini, hem de yeni kurulan Cumhuriyetin ilk barajının. Ankara, 1920 li yıllarda tam bir karasal iklimin etkisinde, gündüz çöl gibi yanıyor, gece ise serin, ve yeni Cumhuriyetin başkentinin içme suyu yok. Gazi’nin talimatı kesin, “En kısa zamanda bunu çözelim”. Görev Nafıa Bakanının, yani Bayındırlık bakanının. Devlet Su İşlerinin kurulmasına daha çok yıllar var, o zaman sadece ufak bir müdürlük, genç mühendisler var. Yıl 1927. İşin yer seçimi, ihalesi ve sonunda 1930 yılında Çubuk Barajı inşasına başlanır. Bu Cumhuriyetin ilk barajı olacaktır, aynı zamanda Ankara’nın ilk barajı. Bu topraklarda yaşayan insanlar baraj, sedde ve bent işini Avrupa’dan çok daha önce bilmelerine karşın sadece başkent İstanbul’u düşünen idare, tüm şehirleri susuz ve geri bırakmış. Avrupa’nın en eski barajı bir Hitit barajı, tam dört bin yıllık, yolunuz düşerse Çorum’da görürsünüz. Neyse, hikayemize dönelim, Gazi’ye baraj inşaatına başlandığı haberi verilince heyecanlanır “Hemen gidelim, görelim” der. Barajın yapılacağı yere giderler, Gazi düşüncelidir, önündeki kuru dere yatağına bakar, başını sallar hiç bir şey söylemez. Her gün çalışma yerine gelir çalışanları tepeden seyreder. Ve hep başını olumsuz iki yana sallayarak döner.


Proje’de yabancı olarak iki kişi vardır, bunlardan biri Prof. Dr Walther Kunze Heidenberger’dir. Beton işleri için müşavirlik yapmaktadır, diğer çalışanlar Türk mühendisleridir. Atatürk bir gün “Bu kuru dereye baraj yapıyoruz, nasıl olacak bu? ” diyerek endişesini dile getirir. “Siz meraklanmayınız Paşam” cevabını pek tatmin edici bulmaz, başını sallar gider. Sıcak bir yaz günü birden hava kararır, bir şimşek, bir gök gürültüsü, bir sağanak yağmur başlar, topu topu iki saat sürer, ama yeter, baraj inşaatında kurulu ahşap kalıpların büyük bir kısmı, malzemeler sele kapılır. Herkesi bir düşünce alır, “yarın Atatürk gelirse ne diyeceğiz? Nasıl söyleriz bu zararı” diye düşünürler ve çözüm olarak o gelmeden yanına gidip söylemeye karar verirler. İyi de kim anlatacak? Sonunda, başlar önde, yanına giderler, Gazi hemen onları kabul eder. Durumu anlatırlar ezik bir şekilde. Atatürk yerinden kalkar, coşkuludur, “Sel mi geldi?” der defalarca. “Hadi çocuklar gidelim”. Bir çocuk gibi neşeli, yerinde duramıyordur. Baraj yerine geldiklerinde, o, giden ahşaplarla, kalıplarla ilgili değildir, dere yatağına bakmaktadır, “Demek buradan geldi sel.” Öyle keyiflidir ki, şaşırırlar. “İşte şimdi inandım Ankara’nın susuz kalmayacağına” der. O Baraj “Beton Ağırlık” olarak yapılan ilk Barajdır, 1936 yılında bitirilir. Ankara’nın en güzel serinlenecek yeri olur.

Barajın hemen önünde oluşturulan gölde çok nezih bir gazino vardı. Ben çocuk olarak hiç gitmedim, etrafındaki yeşillikler, ağaçlarla, işte atmış yıl önce serinlediğimiz yer burasıydı. Ne dersiniz AVM mi, yoksa burası mı daha güzel ?…
M. Meran Pakel
Dalyan, 08.07.2019