

Resimde gördüğünüz, gözünü kırpmadan etrafı seyreden çocuk benim.. O zaman dokuz yaşındayım, hiç görmediğim yerleri merakla izliyorum. Adını bilmediğim ovalardan, derelerden geçiyoruz, tek bildiğim büyük bir keyif duygusu. Bu benim kuşağımın en güzel anıları. Aşağıda gördüğünüz Ankara Garından binerdik “motorlu trene”, önceki seyahatlerimde ezberlediğim istasyonlarla karşılaşınca sevinirdim, her seferinde yeni, farklı şeyler görürdüm.


Durduğumuz istasyonlarda yaşıtım çocuklar trene koşturur “Gazte” “gazte” diye bağırırlardı, okunmuş gazeteler trenin penceresinden atıldığında bir koşuşma başlardı. Kimi okumak, kimi kese kağıdı yapmak için isterlerdi. Çok değil üzerinden sadece atmış sene geçmiş, o zamanlar oralara gazete bile gelmiyordu. Yukarıya koyduğum motorlu trenle defalarca gittim, yıllar sonra Osmaniye Gaziantep otoyolundan geçerken birden tanıdık bir şey gördüm. Durdum. Yokuş çıkıyordum, aşağıda bir tren istasyonu vardı, ismini okudum. “Mamure” ve orada benim eski arkadaşım o motorlu tren boş bir hatta, hurda, camları kırık, perişan duruyordu.
Bu hüzünlü girişten sonra konumuza gelelim. Orta okul ve Lise’de münazaralar olurdu. Bu kelimenin tam Türkçesini bilmiyorum, kelime bize Arapçadan gelmiş, nazar bakış ve min çok kelimelerinden türediğini düşünüyorum, çoklu bakış açısı diye anlamlandırılabilir. “Çok okuyan mı yoksa çok gezen mi bilir” karşılıklı savunmalarında hep “çok okuyan” kazanırdı. Ama şimdi bu yaşımda doğrusunun çok gezen olduğuna inanıyorum. Belleğimiz okuduklarımızı çabuk siliyor ama gördüklerimiz silinmiyor. Lisede Coğrafya öğretmenimiz Mesude Engin hanımdı.Bütün demiryollarını ezberletmişti ayrıca imtihanda hatların nerede ayrıldığını çizerek yazmamız istenmişti. İmtihan bitti, her şey unutuldu, ne zaman ki, yolum Divriği’ye düştü o zaman görerek öğrendim. Şimdi gelelim hikayemize. Aşağıya aldığım demiryolu Ankara’dan gelir, Sivas Çetinkaya’dan sonra ikiye ayrılır. Kuzeyden giden yol Erzincan, Erzurum, Kars hattı, Güneyden giden ise Malatya Elazığ Van hattıdır.

Yetmişli yılların başında Çetinkaya’da soğuk karlı bir geceyi geçirdiğimde artık bu demiryolu ayrımı belleğime yazıldı. Çalıştığım Cürek teki küçücük tren istasyonu Türkiye’de Devlet Demir Yollarının Haydarpaşa’dan sonra en çok kazandıran istasyonuydu. O yıllarda sadece bu istasyondan iki milyon ton maden Karabük’e taşınıyordu. Bir maden sahasına bakmak için Cürek’ten yüklenen vagonlardan birinin basamaklarına oturduk. Kemalettin Zorlu jeoloji mühendisi, Maruf bey Laborant ve ben yeni mezun maden mühendisi, hepimiz meraklıyız. Yük taşıyan vagonlara yolcu bindirilmez ve görüldüğü istasyonda indirilir, yani biz kaçak yolcuyuz. Cürek İstasyon Şefini tanıdığımız için ses çıkarmadı. Bizim gideceğimiz yer Güneş istasyonuna yakın, ama bu trenler yolda hat açıksa hiç durmadan giderler, biz ilk nerede durursa orada ineceğiz, Tren hareket etti, bu hat o kadar yoğun ki mutlaka bir istasyonda durup karşıdan geleni bekleyecek. Göcentaş istasyonunu geçtik, Güneş istasyonuna yaklaşıyoruz, yavaşladı, ümitle bekledik. Hayır, durmadı devam etti, önümüzde Avşar istasyonu var. Evet orada karşı yönden gelen boş katar bizi bekliyordu, durmak zorundaydı, orada indik. Şimdi gerisin geriye aynı demiryolu üzerinden Güneş istasyonuna kadar yürüyeceğiz. Bu demiryolu tek hat olarak 1930 lar da açıldı çok güzel bir hikayesi vardır ileride yazacağım. Bizim için en büyük tehlike tüneller, bu tüneller dardır, size şöyle anlatayım tren geçerken duvar kenarında duracak yer yoktur. Belli aralıklarla bir insanın içine sığabileceği taş kovuklar yapılmıştır, hat kontrol memurları işçilerinin kaçıp saklanabilmesi için. Arka arkaya iki tüneli sorunsuz geçtik. Üçüncü tünelde biraz ilerlemiştik ki karşıdan gelen katarın önce sesini sonra lokomotifin ışığını gördük, korunma yerlerinden çok uzaktaydık. İçimizde bu işi en iyi bilen Maruf beyin “yere yatın” sözü üzerine yere uzandık boylu boyunca raylardan bir iki karış uzağına . Önümde Maruf un ayakkabıları arkamda Kemalettin sessizce bekledik. Dolu vagonların yüküyle gıcırdayarak raylarda sürtünen tekerlerin sesinin bitmesini dakikalarca bekledik. Sonunda katar geçti, hemen yerimizden kalktık, hızlı adımlarla yürüdük, gün ışığına çıktığımızda, önümüzdeki köprü ve altından akan Çaltı Çayı bir başka güzel göründü gözümüze.

Bütün bu olanlardan sonra ben o istasyonları, demiryollarını unutabilir miydim ?
M. Meran Pakel
Dalyan, 17.07.2019