
Resimde gördüğünüz çok bilinen pastanın adı, ‘Eclaire au chocolat’. O bir Fransız tatlısı. Bize sonradan geldi ve adı ‘ek(g)ler’ oldu. Biliyorsunuz bizim temel tatlılarımız yaşadığımız hayat ve geçmişimizle ilgilidir. Temel gıdamız un ve unlu mamuller olunca tatlılarımızın da unlu olması normal, yerleşik düzene geçip hayvancılıkla uğraşınca sütlü tatlılar ağırlıklı olmuş, peki ‘Pasta’ bize nasıl geldi. İşte bugün bunun hikayesini yazmaya çalışacağım. Aşağıda resimde gördüğünüz kişi bir Fransız generali, adı biraz uzun ben kısaltarak yazıyorum Horace François Sabestiani.

Günümüzden tam iki yüz on bir sene önce yine ağustos ayının sıcak bir gününde İstanbul’a geldi. Koyu bir Napolyon destekçisiydi, o da Korsika’da doğmuştu. İki sene önce savaşta yaralanmış bunun üzerine diplomatik görevlere atanmıştı. Fransa’nın elçisi olarak İstanbul’a geldiğinde yanında genç, asil eşi Antoinette Jeanne Françoise de Coigny ve kalabalık bir yardımcı kadrosu vardı. Onu Galata rıhtımında elçiliğin güvenliğinden sorumlu Fransız askerleri karşıladı, elçiliğe yerleştiler. Hamile olan eşinin bütün isteklerini karşılamak üzere özel ahçısını ve hatta pastacısını da getirmişti. Bu ‘pastacının’ ismini tam olarak yazalım. Guiseppe Ou francesco Vallaury. Guiseppo Usta yanında hiç kimseye bırakamadığı küçük oğlunu da getirmiştir. Gemide geçen günlerde elçinin soylu genç eşi bu şirin çocukla ilgilenmiş adeta ona annelik yapmıştır. O küçük çocuk bu iyi kalpli genç kadını hiç unutmayacaktır. III. Selim’in zor günlerinde Fransız elçisi ve askerleri hep yanında oldular. Bir isyanla devrilen Selim’in yerine Mustafa geldi. Fransız elçisi istenmeyen adam oldu ve ancak iki sene kaldığı İstanbul’dan ayrıldı. Guiseppe Usta ise İstanbul’da kalmayı tercih etti. Oğlu ile birlikte yeni oluşmaya başlayan semtte pastacılığa başladı. O küçük çocuk Francesco Vallaury gelişti, ilk evliliğini babasının ülkesinden Turin, (Torino) doğumlu Anna Musanti ile yaptı ve 1834 yılında Caroline Vallauri Musante doğdu. Peki, kiminle evlendi dersiniz? 29 Kasım 1856 da Louis Lebon’la evlendi. Kendisi 22 kocası Lebon ise 28 yaşındaydı. Dedesi kasap olan Louis artık pastacı olmuştu ve ileride ünlü Lebon pastanesi onun devamı olacaktı. O şirin çocuk Francesco, ikinci evliliğini ‘güzel Helen’ le yaptı ama bu Truvalı değil İzmir’li Helena Papadopoulo Moro idi. 1842 yılında oğlu Pietro İzmir’de doğdu. Dede mesleğini seçti, pastacılıkta devam etti. 1850 yılında ikinci oğlu doğdu. Onu yarattığı eserlerinden tanıdığımız için ismini vermiyorum, ayrıca yazacağım. Bize ilk defa tanıttıkları tatlılardan bazılarını aşağıya alıyorum.





O küçük çocuk, Francesco Vallaury, gemide tanıdığı o asil kadını hiç unutmadı, elçilikte bir sene sonra çocuğunu doğururken ölen bu soylu kadının arkasından çok ağladı ve o gün söz verdi onun anısını yaşatmaya, İstanbul’un en güzel pastahanesini açtı ve adını ‘Markiz’ koydu. O güzel mekandan bazı fotografları ekliyorum.




İşte Fransız pastalarının, Markiz ve Lebon’un hikayesi bu, biz kayıt tutmadığımız için kaynağımız yok. Bu ailenin tüm kayıtları doğum vaftiz ve evlenme dahil hepsi İstiklal Caddesindeki Saint-Antoine kilisesinde bulunuyor.
M. Meran Pakel
Dalyan, 18.08.2019
Bu değerli bilgiler için çok teşekkür ederim.
Son gittiğimde Markiz’ in adı değişmiş, Robert’s Coffee olmuştu. Çok üzülmüştüm.
Lebon henüz varlığını koruyordu.
LikeLike