‘Dragoman’

Yukarıya aldığım iki resim İstanbul, Haliç’te, Fener Mahallesinin 1900 yıllarındaki görüntüleri. Şimdi, gelelim konumuza. ‘Dragoman’ bizden batı dillerine geçen az sayıda kelimeden birisi. Şu anda bütün caddelerimizde dükkanlar yabancı kelimelerle dolu olunca bunu yazmak istedim. Kelime Osmanlıca, biliyorsunuz Osmanlıca’da, aynen Arapça gibi, sesli harfler yazılmaz. Yani kelime (D)t-r-c(g)-m-n aralarına sesli harfleri yerleştirirseniz, ‘tercıman’ olur. Kelimenin kökeni daha da eskilere gidiyor. Akadça’da ‘tergumanu’, Eski Eutopya Ce’ez dilinde terguman, Arami dilinde ‘tercumano’ İbranice’de başına ‘me’ veya ‘mi’ ekleyerek benlik kazandırılmış ‘metercim’ ve ”mitercıman’ olmuş. Ortaçağ Latincesine ‘Dergumanus’ olarak girmiş, bize en yakın söyleyenler ise İtalya ve İspanya, ”turcimano’ ve ‘trujaman”. Bu kadar bize yeter. Osmanlı Devlet idaresinin kaynağı olan Bab-ı Ali’nin en önemli makamlarından biri bu ‘çevirmen’ grubu olmuş. Bunların özel kıyafetleri var. Biliyorsunuz bizde ‘Kavuk’ çok önemli, kişinin mevkisine göre değişiyor, ama çevirmenler kavuk yarine kalpağı andıran külah kullanıyorlar. Aşağıya aldığım resimde tam ortada oturan kişi ‘Baş Katip’, solda gördüğünüz kişi ‘Baş tercüman’. İşte tercümanların kullandığı başlık resimdeki gibi.

Giyimlerinde kullandıkları kaftanın rengi ve başlıklarıyla onların ‘tercüman’ olduklarını anlıyorsunuz.

Baş Tercüman

Aşağıya, yabancı elçilerin kabulünü gösteren iki resim alıyorum.

III. Osman ve Fransız elçisi Charles Gravier kabul töreni. ( Padişahın solunda Vezir-i Azam, sağında ‘tercuman’, Pembe giysili kişi Charles, daha sonra Fransa dışişleri bakanı olacak ve Amerika bağımsızlık savaşında önemli rol oynayacaktır.)
III. Ahmet elçi kabul töreni ( Ressam Jean Babtiste vanmoor tarafından yapılmış yağlı boya tablo)

Tercümanlık önemli bir mevki, sözüne güvenilir olmalı, peki nereden bulacaksınız böyle insanları? İşte şimdi yazımın başına aldığım fotoğraflara dönelim. Osmanlı’nın tercümanları ‘Fener’ semtinden çıkıyor. İlk görevleri ‘Tersane tercümanı’ olarak gemilerde başlıyor. (Biliyorsunuz, Osmanlı donanmasında Fransız, İngiliz ve sonunda Alman paşalar görev yaptı). Bu çevirmenler, Bab-ı Ali ve daha sonra sınır eyaletlerinde prensliğe kadar yükseliyorlar. Bir deniz tercümanının resmini aşağıya alıyorum.

Nikolas Mavrogenes ( Deniz tercümanı daha sonra baş tercüman)

Bizden daha fazla İstanbul’lu olan bu insanlar Latince bildikleri için çok rahatlıkla diğer dillere geçiş yapmışlar. Ne kadar acıdır ki, bizde resim yasakken onlar resimlemişler ve tüm tercümanları yazmışlar, şimdi onların kaynaklarından bu bilgileri kesintisiz öğrenebiliyoruz. Son olarak aklıma takılan soruyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Üstteki resim Mısır kabartması ve altına tarihçiler ‘Mısırlı Tercüman’ diye not düşmüşler, diğeri ise anlattığım Osmanlı tercümanı. İkisi arasında şaşırtıcı bir benzerlik var. Benzerlik başlarına giydiklerinden geliyor. Tercümanlık bizde Fatih devrine kadar uzanıyor. Hiyeroglif ise ancak Napolyon’un Mısır’ı almasından sonra çözülebildi. Acaba diyorum, Fransızlar, çok sıkı birlikte oldukları Osmanlı’daki tercümanları gördükten sonra mı başlığa bakıp ‘tercüman’ diye tanımladılar?

M. Meran Pakel

Dalyan, 11.09.2019

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s