
Yukarıda gördüğünüz resim Büyükada’da çekilmiş. Rum Yetimhane binasının havadan görünüşü. Şu anda terk edilmiş, boş, kaderini bekliyor. Esas ‘yetim’ olan o. Ne kendisine, ne de onu yaratan babasına sahip çıkmamışız. İşte bugün size bu binayı tanıtmaya çalışacağım.

Binaya, ön cephedeki merdivenleri çıktıktan sonra ana kapıdan giriliyor. Girişte tam karşınıza gelen geniş merdivenler sizi üst katlara çıkarıyor.

Birbirine bağlanmış yatakhane binasının alt katı salonlar, derslikler ve çalışma bölümleri. Binada her köşe değerlendirilmiş.

Şimdi sadece kuş seslerinin olduğu bu binada bir zamanlar müzik ve çocuk şarkıları yankılanıyordu. Gelelim konumuza, bu binayı önemli yapan onun geçmişi değil. Bu bina dünyada tek, başka bir eşi yok. Binanın tamamı ahşap, dünyadaki çok katlı, en yüksek ahşap bina unvanına sahip, başlı başına bir kültür binası, başına bir şey gelmeden görmenizi isterim.
Bu eşsiz eseri kim yaptı derseniz, o, bizden fazla bizden olan birisi, Alexandre Vallaury. İstanbul’da doğdu, Fransa’da okudu, orada kalması için yapılan bütün teklifleri, orijini Fransız olmasına karşın, reddetti, İstanbul’a döndü. 1921 yılında, yeni Türkiye’nin kuruluşunu göremeden doğduğu şehirde vefat etti. Mezarının nerede olduğu bilinmiyor. Bu dünya mirası bina işte o zaman yetim kaldı.

M. Meran Pakel
Dalyan, 05.09.2019
Teşekkürler,
Rum yetimhane binasını görmeyi çok istemiştim. Ancak kapalı olup gezilemediği bilgisini almıştım.
LikeLike