
Yukarıda gördüğünüz resim Fransa’dan. Kentin adı Versailles yani ‘Versay’. Küçük, dar ara sokaklarına restoran ve kafelerin yerleştiği bir şehir. En ünlü yeri tabii ki ‘Versay Sarayı’. Aşağıya ressam Pierre Patel tarafından 1668 yılında sarayı gösteren tablosunu alıyorum.

İki dağın arasında geniş bir vadiyi dolduran muhteşem saray 350 sene önce işte böyleymiş. İkinci resim ise bir tarihin belgelenmesi.

Sarayın ‘Aynalı Salonunda’ Birinci Dünya Savaşı noktalanıyor, yıl 1919. Tablonun ressamı İrlandalı William Orpen. Sarayın bugünkü görünen bahçelerinin resmini de ekliyorum.

Bu saray ve bahçesi Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde. Toplam 73 saray ve kale var bu listede, ülkemizden bir tane bile yok. Neyse biz konumuza devam edelim. Bu küçük şehirde, 1802 yılında Felix adında bir erkek çocuk dünyaya geldi. Süvari alayının sağlık sorumlusu olan babası ona Latince ‘Felice’ den gelen ‘mutlu, sağlıklı’ adını uygun görmüştü. İyi bir eğitim aldı, Paris Güzel Sanatlar akademisinden mimar ve arkeolog olarak mezun oldu. Henüz 30 yaşlarının başında yolu ülkemize düştü. Gezdiği her yeri not etti ve resimledi. Aşağıya iki resmini alıyorum.


Gezginimizi artık tam adıyla yazalım Cherles Felix Marie Texier, Ege gezisi sırasında aşağıya resmini aldığım köye geldi.

Resmin solunda, denize doğru uzanan bölümünü gördüğünüz kara parçası o zamanlar vahşi çalılar ve dikenlerle kaplıydı. Charles sadece deniz kıyısından biraz uzakta taş kuleyi görmüştü. Daha iyi canlandırabilmeniz için resmi büyütüyorum.

Texier, burundan başlayarak çalıları ateşe verdi. Böğürtlen, diken ve çalıların gizlediği antik kent bütün güzelliği ile ortaya çıktı.


İşte İasos antik kenti böyle bulundu. o zamanlar balıkçılıkla geçinen Rumların yerleştiği Asin ve Gurin, mübadeleden sonra yeni adıyla ‘Kıyıkışlacık’ oldu. Mübadelede bu fakir köye kimse yerleşmedi. Güllük körfezinin en sonunda yer alan bu köyle ilgili daha sonra anlatacağım çok şey var. eğer yolunuz bu köye düşerse diye bir başlangıç yapmak istedim.
M. Meran Pakel
meranpakel@gmail.com
Dalyan, 24.09.2019
Yine teşekkürlerimle başlayayım.
Hep merak etmişimdir. Mimaride Avrupada zarif bir estetik kültür ve kavram sonucunda oluşturulmuş bu yapıların yapıldığı yıllarda , aynı zaman diliminde bizdeki yapıların stili neydi? Hep bu saray pencerelerinden oturakların , pis suların döküldüğünü dinleriz. Ancak hangi eksiklik ya da kültür karmaşası ( batılılık ve islamiyet çatışması) bizi incelikten yoksun bıraktı? Sanırım Rönesansı yaşamalıydık. Versay ile Topkapıyı kıyaslayınca üzülüyorum. Kısıtlı gezdiğim Anadolunun eski evlerinde hayran olduğum ince kalem işli duvarlar, tavanlar tabii ki takdire şayan. Ama çok mütevazi kalmışız. Sanki Mimar Sinan’dan sonra mimari yok.
Saygılarımla
LikeLike