Çamurların içinden çıkarılan sanat eseri

Yukarıda resimde gördüğünüz kişiyi tanıyorsunuz, onun adı Strabon (MÖ 63 – MS 23). Amasya’da doğmuş, ilk eğitimini Aydın yakınlarındaki Nysa kentinde almış, sonra gezmeye başlamış. Kırk yaşından sonra notlarını derlemiş. 43 cilt tarih üzerine anılarını, sonra 17 cilt gezdiği yerleri yazmış. Anıları kayıp, Mısır’da bulunan bazı papirüs parçaların onun kitaplarına ait olduğu sanılıyor, ama on yedi ciltlik ‘Coğrafyası’ günümüze kadar geldi. O, bu nedenle ‘ilk Coğrafyacı’ olarak adlandırıldı. Mademki bu topraklarda doğdu, bu toprağın suyunu içti, artık o bu toprağın insanıdır. Amasyalılar onu unutmadı, onun anısına iki heykel diktiler Yeşilırmak kıyısına, birini aşağıya alıyorum.

Kitaplarını Latince olarak yazan Strabon’un ‘Coğrafyası’ 1463 yılında basıldı. On yedi cildin içinde sadece üç cildi Anadolu’yu anlatmaktadır.

Bu uzun girişten sonra gelelim konumuza, batılı gezginleri en çok ilgilendiren Stabon’un kitabının Anadolu bölümleridir, onların deyişi ile Asia Minor, yani ‘Küçük Asya’. 1800 yıllarına geldiğimizde Strabon’un kitabında bahsettiği üç güzel şehir ve üç tapınaktan Ephesus ve Didyma bulunmuş ancak üçüncü şehir ‘Magnesia’ henüz bulunamamıştır. Strabon kitabında bu üç güzel tapınağın ‘Diana’ ve ikiz kardeşi ‘Apollon’ a adandığını yazmıştır.

1839 yılında İzmir limanına bir Fransız gemisi demirler. Gemiden bir kont ve seçkin misafirleri iner, doğruca elçiliğe giderler. Bu kont bize yabancı değildir. Resmini aşağıya alıyorum.

Bu zengin ve asil adam daha önce bir yazımda bahsettiğim Napolyon’un özel tercümanı ve daha sonra İstanbul Fransız elçiliği görevinde bulunan Amedee Jaubert’in çok yakın akrabasıdır. Adı François Jaubert’tir ve yanında çok iyi tanıdığımız Anadolu gezgini Charles Texier, bir subay ve bir araştırma görevlisi bulunmaktadır. Bornova’ya yerleşirler ve önce yakın çevreyi gezerler. Uzatmayalım, sonunda kayıp üçüncü şehre, Magnesia’ya gelirler. Burada, size bu antik şehrin yerini tarif etmem gerekiyor, eski İzmir-Aydın yolu Ortaklar’da ikiye ayrılırdı. Çöp şiş lokantaları ile dolu olan bu noktada insanlar mola verir, devamında, isterse Söke, Bodrum veya Aydın’a giderlerdi. İşte bu şehir tam bu noktadır. İtiraf etmeliyim ki defalarca geçmeme karşın bir defa bile burayı merak etmemiştim. Strabon’un yazılarını Eski Yunan diliyle değil, Latince yazdığını daha önce belirtmiştim. Kullandığı Tanrı adları da tamamen Roma Tanrılarıdır. Bu nedenle eserinde Magnesia’da ve Efes’teki muhteşem tapınakların adını ‘Diana tapınağı’ olarak yazmıştır (Roma tanrısı Diana, Yunan mitolojisinde Artemis adıyla anılır). Charles Texier beş sene önce geldiği bu yerleri şaşkınlıkla izler, şehrin olduğu yer, şiddetli kış yağmurlarından sonra tam bir bataklıktır. Uğraşırlar ve çamurların içinde, yıkılmış tapınağın parçalarını bulurlar. Çıkardıkları 43 parça Louvre müzesine götürülür ve özel bir salonda sergilenir.

Bu eserlerin nasıl bulunduğunu bay Jaubert ‘Doğu’dan Mektuplar’ adlı yazılarında anlatır. Bay Jaubert isminin önüne ‘hippolyte’ adını alır. Hippolyte, Truva savaşında Aşil ile çarpışan bir kraliçedir. Aşil onu öldürür, yüzündeki maskesini çıkarır ve görür görmez de ona aşık olur. Bu güzel kraliçe, kendi askerleriyle Truva’ya gelmiş olan Amazon kraliçesidir. François’in Louvre’a götürdüğü eserler ise Amazonların tanrısı ‘Diana Tapınağının’ Amazon savaşçılarının friz parçalarıdır. Yazımızı Magnesia’nın o günkü ve bugünkü halinden birer resimle bitirelim.

Diana Tapınağı ( İllustrasyon )

M. Meran Pakel

meranpakel@gmail.com

Dalyan, 29.09.2019

1 Comment

  1. Tekrar teşekkürler,
    Tarihin siyasal tarafı olduğu kadar eski toplumların kültürleri her zaman ilgi alanım olmuştur.
    Coğrafya ayrı bir tutkudur benim için, bu nedenle de Strabon idollerimden birisi oldu hep.
    Acaba kitabının Türkçe veya İngilizce dillerinden birisinde basımı var mı?

    Like

Leave a comment