
Yukarıda gördüğünüz resim 1985 yılında çekilmiş ve o yılın en iyi fotoğraf ödülünü almıştı. O Afgan kızının yüzünde görülen korku ile karışık endişe ‘bizim yarattığımız yüzyılımızın’ görüntüsüydü. Aşağıya aldığım mozaik ise ondan neredeyse bin sekiz yüz yıl önce yapılmış, gözlerde yine aynı endişe.

Mozaik bizim Anadolu’dan. ‘Zeugma Mozaiklerinden’ birisi. Zeugma adını bir Yunan harfinden alıyor. Sigma’dan.

Bu harf biliyorsunuz ‘Ebced’ alfabesinden geliyor yani hangi nesneyi simgeliyorsa onun baş harfi, ve sigma şeklinden de gördüğünüz gibi ‘köprü veya geçidi, geçiş yolunu’ simgeliyor. Fırat’ın geçilmeye en uygun yerinde Romalılar tarafından kurulmuş bir yerleşim yeri. Zenginlerin villalarının tabanları mozaiklerle kaplı. Üç buçuk yıl çalıştığım Birecik Barajı sırasında bu yerleri ve çalınan ilk mozaiği görme şansım oldu. İşte daha bu baraj ve Zeugma antik şehri bilinmezken Fırat üzerine bir köprü yapımına başlandığında yıl 1951, aylardan Ağustos idi. Bu köprü Osmanlı’dan sonra Cumhuriyetin ilk köprüsü olarak ’50 Önemli Proje’ arasında yer alıyordu. Çok değil günümüzden altmış dokuz sene öncesine kadar Fırat üzerinden ötesine geçiş ancak aşağıda gördüğünüz ilkel ‘kelek’ adı verilen teknelerle yapılıyordu.


Beş gözlü beton kemer olarak projelendirilen köprünün inşaatı ancak beş senede tamamlanabildi. Mart 1956 yılında bittiği zaman artık Cumhuriyet Batıdan doğuya kara yolu ile bağlanmış oluyordu.

695 metre uzunluğunda ve 11 metre genişliğindeki bu köprü, Birinci Boğaz köprüsü yapılıncaya kadar Cumhuriyetin en uzun köprüsü olarak kaldı. Açılışı çok görkemli olduğu kadar hüzünlüydü. Bu köprünün yapılmasını istemeyen bazı insanlar yapımı durdurmak niyeti ile Şantiye şefinin canına kıydılar, ama yine de engelleyemediler.

1 Mart 1950 yılında kurulan Karayolları tam altı sene sonra doğu ile batıyı birbirine bağlamış oluyordu.
M. Meran Pakel
meranpakel@gmail.cpm
Bozcaada, 17.10.2019