
Yukarıdaki, yağlı boya tablo İngiliz ressam Herbert Arnould Olivier tarafından 1923 yılında yapılmış. Ressam ünlü İngiliz oyuncu Laurence Olivier’in amcalarından. Resimdeki genç kadının hikayesini size anlatacağım. Adı Freya, Paris’te doğdu. Zayıf, çelimsiz ve çabuk hastalanan bir yapıya sahipti. Dokuz yaşında bir kitapla tanıştı ve gerçekten Orhan Pamuk’un dediği gibi “bir kitap okudu, hayatı değişti.” Okuduğu kitap neydi derseniz. Orta Doğunun en bilinen ünlü eseri,’Bin bir gece masalları’.

On üç yaşında, bulunduğu şehirdeki fabrikalardan birinde merakla gezinen bu zayıf kız bir kaza geçirdi, saçlarını makineye kaptırdı, sağ kulağının bir parçası dahil yüzü yaralandı. İyileştikten sonra da hiç bir zaman bunu gizlemek için şapka kullanmadı. Üniversitede özellikle dil bölümünü seçti ve eğitmenlerinin önerilerini kabul etmedi, tek kız olarak ‘Arapça’ eğitimine başladı. İlk gezisini annesinin ülkesi olan İtalya’ya yaptı. Grup yerine her zaman tek başına olmayı yeğledi, sonunda bir ay kaldığı İtalya’dan hayallerinin dünyasına doğru gitmek üzere Aralık 1927 yılında bir gemiye bindiğinde otuz dört yaşındaydı. Beyrut’ta gemiden indi, o sıralar Suriye ve Lübnan Fransız idaresindeydi, hiç bir yabancıya seyahat izni verilmiyordu, sadece gittiğiniz şehir sınırları içinde bulunmak zorundaydınız. Freya oradan gizlice Bağdat’a geçti. Yanına bir Dürzi rehber buldu. Elçilikten bir başka kadının da katılmasıyla, yoğun baskıcı Fransız idaresine yakalanmamak için, üçü sadece geceleri at veya eşek sırtında yol alarak Suriye’ye geçtiler. Uzatmayalım, tam yedi sene Afganistan’a ve Batı İran’a kadar tüm yerleri dolaştı. Hasan Sabbah’ın, dünyanın ilk suikastçilerini yetiştirdiği Alamut kalesine bile çıktı. Yedinci sene sonunda bir gemiyle Kızıl denizi ve Yemen’i gezdiğinde yıl 1934’e gelmişti.

Freya bu gezisinde özellikle ‘Seba melikesinin’ şehri olan Seba veya diğer bir söyleyişle Sheba antik şehrini görmek içi kendisini öylesine hazırlamıştı ki gözü başka hiç bir şeyi görmüyordu, ama olmadı. Kaldığı konakta küçük bir çocuktan önce kızamık kaptı ve daha sonra dizanteriye yakalandı. Aden şehrindeki hastaneye zor yetiştirdiler. Freya’nın Arabistan ve Yakın Doğu seyahatleri sona ermişti. Babasının ülkesi İngiltere’ye döndü. İkinci Dünya Savaşı başlayınca onu, Yakın Doğuyu iyi bilmesinin de etkisiyle İstihbarat Servisine aldılar. Bu arada durmadan yazıyordu. İlk kitabı olan ‘Bağdat Çizimleri’ 1932 yılında basılmıştı. İkinci kitabı ‘Suikastçiler Vadisi’ ise 1935 yılında basılmıştı.




1945 yılına geldiğimizde yayınlanmış on bir kitabı vardı. 1947 yılında evlendi. Ama bir müddet sonra ayrıldı.

Uzunca bir müddet ara verdiği gezilerine yeniden başlamak üzere İzmir’e geldi. İzmir’de İngiliz konsolosluğuna ait ‘Elfin’ adlı tekneyle yolculuğuna başladı. Mutsuz bir evliliği sonlandırmış ve altmış yaşına girmişti. O günkü anılarını kitabının ön sözünden aynen alıyorum. “..bütün doğuyu gezmeme karşın, artık Türk Asyasını gezmem bir zorunluluk oldu…inanıyorum ki bizim ana kaynağımızı bu topraklarda bulacağım…”
Hiç bir resim dersi almamasına karşın, kendi gördüğü gibi, küçük çizimlerle, gezdiği yerleri hatırlamak için desenler çizmiş. Anadolu ile çizdiği bir kaç deseni aşağıya alıyorum.



Bu gezilerin sonunda iki güzel kitap yayınladı. Kapak resimlerini aşağıya alıyorum.


Bu kitaplara o yılların tekniği ile el verdiğince antik yerlerin resimlerini de eklemiş. Ben anteresan bir ikisini eklemekle yetineceğim.



Anadolu’dan döndükten sonra, çoğu Türkiye hakkında tam on beş eseri daha kaleme aldı. Ne kadar üzücüdür ki bu güne kadar hiç bir eseri Türkçe’ye çevrilmedi, umarım belki bu yazımı okuyan gençlerden bazıları bu eksiği giderir. Yazımı Freya Stark’ın çalışma odasından alınmış bir resmi ile bitiriyorum.

M. Meran Pakel
Bozcaada, 22.10.2019