
Bu sözler, yukarıda gördüğünüz, düşünceli, dalgın adama ait. O bu sözleri ne zaman ve hangi şartlarda söyledi, bilmiyorum. Önce bu insanı size tanıtayım. O bir Polonyalı. Adı uzun ama kısa olarak yazarsak Joseph Conrad. Soğuk bir kış günü, o zaman Rusya’ya bağlı bir Polonya köyünde doğdu. Babası şairdi. Ona, yazma yeteneğinin belki çocukluktan evde dinlediği bu edebiyat ortamından geçtiği düşünülebilir. Zor bir çocukluk dönemi geçirdi. Üç yaşında annesi ve babası ile aşağıda gördüğünüz Varşova’daki eve yerleştiklerinde takvimler 1861′ ı gösteriyordu.

Babasının Polonya’nın özgürlüğü için çalışan önderlerden biri olması nedeniyle bütün ailenin Moskova’nın beş yüz kilometre kuzeyindeki Vologda’ ya sürgüne gönderilmesi kaçınılmazdı ve henüz beş yaşında bir çocuk ilk defa bunu yaşayacaktı. Sürgün dönüşü önce annesini sonra babasını veremden kaybettiğinde yaşı on ikiydi. Ona dayısı sahip çıktı, onun yanında kaldı ve sonra Marsilya’ya gitti, gemilere ‘miço’ olarak girdi. Yazmak onun için bir tutkuydu ve ilk romanı 1895 yılında yayınlandığında 38 yaşındaydı. İlk romanının filminin afişini aşağıya alıyorum.

1895 yılında başladığı romanlarına aralıksız devam etti ve 1925 yılında vefatına kadar tam yirmi roman ve bir çok hikaye yazdı. Ben onu, aşağıya posterini aldığım ve Kızılay’da (şu anda olmayan) Ulus sinemasında oynayan filmiyle tanıdım.

Conrad’ın bütün eserleri yıllar sonra filme alındı. Kimisi romanlarından uyarlandı.



Ülkemizde, yazıldıktan yıllarca sonra, uyarlanarak gösterime giren ‘Apocalypse Now’ filminin afişi ile bunu sonlandırıyorum.

Sizi sinema afişleriyle yormamak için burada kesiyorum. Dünya onu biraz geç tanıdı, biz ise daha geç tanıdık, Türkçe’ye çevrilen bazı eserlerini de aşağıya almak istedim.



Conrad, Polonya asıllı olmasına karşın eserlerini hep İngilizce yazdı. Hiç bir zaman akıcı bir İngilizcesi olmadı. Peki onu bu kadar ünlü kılan neydi derseniz, bütün romanlarında sadece gerçek yaşadıklarını yazıyordu. Kişilerin tamamı, yaşayan, karşılaştığı ve onu etkileyen insanlardan başkası değildi. Yazdığı yerler, olaylar sadece gerçeklerdi. Bu yüzden bir çok ülke onu bağrına bastı, adını plaketlerle ölümsüzleştirdiler. Bazılarını aşağıya alıyorum.





Size bugün çok az da olsa onu tanıtmaya çalıştım. Ama başlıkla ne alakası var derseniz, onu size yarın bir başka yazımda anlatacağım.
M. Meran Pakel
Karşıyaka, 03.11.2019