Resim yapabilmek, genetik mi yoksa çalışmanın ürünü mü ?

Yukarıya aldığım resim şimdi Almanya sınırları içinde kalan Augsburg şehrinin çok eski bir resmi. Adını İmparator Augustus’dan alan bu şehir ve yöresi, özerk bir krallık olarak Avrupa tarihinde yer aldı, meydanlarında pazarların kurulduğu canlı bir şehirdi.

Augsburg Pazar yeri

1400’lü yılların başında bu şehirde, Michael adında bir erkek çocuk dünyaya geldi. Ne yazık ki doğum tarihini tam olarak bilmiyoruz. Hayatını resim yaparak kazanıyordu. O devirde resim yaparak geçinmenin ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz. Bir ressam için ancak iki olanak vardı, birincisi kiliselere duvar resimleri yapmak, diğeri ise zenginlere aile resmi çizmek. Fotoğraf makinesinin bulunmasına daha tam dört yüz sene vardı, o da bu nedenle portre ve aile resimlerine yöneldi. Çok çalıştı ve adını duyurdu, masal gibi anlattığım bu ressamın 1460 (?) yılında bir oğlu oldu, adını Hans koydu, çok geçmeden ikinci oğlu Sigismund dünyaya geldi. Çocukluktan başlayarak her ikisine boyayı, malzemeyi öğretti, sonuçta her ikisi de birer ressam oldular. Hans’ın kendi çizdiği portresini aşağıya alıyorum.

Hans otuz dört yaşındayken baba oldu, ilk oğluna Ambrosius adını verdi. Üç sene sonra doğan ikinci oğluna kendi adını verdi, o da Hans oldu. Baba Hans ile aynı yaşlarda olan ve onlardan kilometrelerce uzakta İtalya’da, bir başka ressam yokluk içinde hiç durmadan çalışıyordu. O tarihlerde kimsenin tanımadığı bu gencin adı Leonardo idi. Baba Hans her iki oğlunu aynı babasının kendisini eğittiği gibi eğitti, her ikisinin çocukluk resmini kendi çizgileriyle aşağıya alıyorum.

Solda Ambrosius ve sağda Hans

Orta Avrupa Rönesansının önemli ressamları olan bu aileyi daha iyi tanımak için onların yaptığı bazı resimleri aşağıya alıyorum.

Bazılarını büyüterek yukarıya aldığım bu portreler resmedildiğinde henüz ‘Mona Lisa’ çizilmemişti. Ama sanat dünyası ve eleştirmenler böyle işte, bütün bu ve benzeri eserler hiç tanınmadan unutturuldu. Yazımı bitirmeden artık bu ailenin soyadlarını yazmamız gerekiyor. Bunlar ‘Holbein’ ailesi. Size bir başka yazımda küçük Hans’ın Türklerle ilgisini anlatmak üzere…

M. Meran Pakel

Dalyan, 18.01.2020

Bu yazıyı yayımladığından çok kısa bir zaman sonra Sayın Doç Dr Elvan Topallı’dan bir düzeltme yazısı aldım. Yazıyı aynen alıyorum

…”Üstten başlayarak sayarsak,

6. Resim ( Yakın plan portre ) Filippino Lippi’nin resmi

7. Resim ( Uzun saçlı kadın portresi ) Yaşlı Hans Holbein’e ait

8. Resim ( yakın plan kız portresi ) A. Bronzino’nun resmi

9. Resim ( Yakın plan beyaz örtülü genç kadın portresi ) Genç Hans Holbein resmi

10. Resim ( Bize bakan kız portresi ) W. A. Bouguereau’nun resmi..”

Kendsine verdiği bilgiler için teşekkürlerimi sunarım

04.02.2020

1 Comment

  1. Elvan hanım’ın bu yazısı bir genelleme.o günlerde henüz bilim sistematik ve bilimsel iş bölümüne ayrılmadığı için yaratıcı insanlar ‘zenaatçi’ olarak adlandırılırdı.’sanatçı’ kavramı ise burj.demokratik devrimler sonucu bilimin kendi kollarında uzmanlaşmasıyla ‘sanatçı’,(dr,mühendis,matematikçi,fizikçi vs..)ünvanına kavuştu.ve bu adlandırmalar sayesinde insanın keşfinden doğanın keşfine ve oradan uzayın keşfine geçildi.Elvan hanım’ın anlattığı(yüzeysel)l.Vıncı o dönemin dahi yetenekli insanlarındandı ve sadece resim değil,mekamik işleyiş,tıp,mimari ve diğer vs..alanlarda yetkin eserler verdi.tıbbın,özellikle insan beyninin ayrıntıları ve kapsamı,işleyişi konusunda(yetenek noktası)elimizde net veriler yok.sadece insanın beş duyu noktası ve organları sayesinde algılama gücünün tanımlayabileceği şeyleri tahmin ediyoruz.Gramsci’ye göre iki türlü ‘aydın’ vardır;a)DOĞAL AYDIN…b)ORGANİK AYDIN…Elvan hanım’ın anlattığı dönem DOĞAL AYDIN’ların kendilerini ifade etme anlamında kendilerini özgür hissettikleri bir zaman dilimine denk düşer.bu günkü anlamda laboratuar veya deneysel olanaklardan oldukça uzak olan bu doğal aydınlar insan üstü bir emek sarfederek kendilerini ispat etmişlerdir.bu dönemde bu tür yetnekli insanların tanrı yaratımı veya tanrısal bir güç tyarafından donatıldıklarına inanılırdı ve bunlar ‘BÜYÜ-BÜYCÜ’ gibi tanımlamalarla anılırlardı.’bilim’in ortaya çıkışı sistematik bir yol izlemez.bilim yetkinleştikten sonra sistematik bir yol izler.resşim sanatı da (diğer alanlar gibi)bu tür bir deneyim sürewcinden geçmiştir.TRT’de bir zamnalar yayınlanan ‘RESİM YAPMA TEKNİĞİ’ni anlatan ve ressam olmak isteyenlerin takip ettiği bir resim çizme proğramı vardı.eğer siz resim konusunda gerekli bilgileri almamış iseniz bu akademisyenin anlattıklarından ve fırça darbelerinden resmi ve resmin içeriğinden bir şey anlamazsınız.resim sanatı gördüğünü yapmak değil,gördüğünü kendine göre yorumlayarak yapmaktır.Monet,lL.Vıncı ve diğer klasik ressamların tablolarını incelerseniz her biri yaşamın farklı alanlarını kendilerine göre resmetmişlerdir.portre ve oto portre denilince ilk akla gelen usta sanatçı L.Vıncı’dir.doğa ve onu tamamlayan unsurları resmeden sanatçı isimlerinden Monet öne çıkar.kilise duvarlarını ilahi olarak kutsal kitapların anlatımlarıyla öne çıkan sanatçı ise Michelangelo Buonarroti ve boticelli öne çıkar.bu ve buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür.klasik anlamda sınıf münazaralarını çağrıştıran türden yetenek mi yoksa eğitim mi gibi boş yuvarlak tartışmalı şablonlara girmemek gerekir diye düşünüyorum ve Elvan hanım’a çalışmalarında başarılar diliyorum.

    Like

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s