Bir Otel ve Özel bir İnsan

Yukarıdaki resimdeki bina Balıkesir’in en güzel oteliydi, bir zamanlar.  Giriş katında, meydana bakan büyük bir restoranı vardı. Sıcak yaz akşam üstleri, bu mekan genç sevgililerin buluşup konuştukları, akşam ise iş sahiplerinin eşleriyle güzel bir yemek yiyebildikleri özel yerlerden biriydi, ‘Kervansaray Oteli’.

Şehrin o zamanlar en kenarı sayılırdı, yanından İzmir yolu geçer ve bir tarafında Otel diğer yanında Gar Binası görülürdü.  Binalar yıkılıyor ama anılar yerinde duruyor, işte bugün size, bu şehrin özel bir kişisinin hikâyesini anlatmak istiyorum.

Resimdeki Kervansaray otelinin, tamamen solundaydı şehir.  Otelin biraz arkasından başlayarak iki tarafı duvarla korumaya alınmış bir kuru dere yatağı vardı. Kuru dediğime bakmayın sadece yaz ayları için geçerliydi bu sözlerim.  Bu derenin kenarında Edremit yönüne giden minibüsler dizilir ve oradan kalkarlardı. Ben her sabah altıda evden çıkar ve kalkacak ilk minibüse giderdim. Bu minibüslerden bir tanesine hiç kimse binmek istemezdi, o da Mehmed’in arabasıydı. Aşağıya bir örneğini aldığım Ford Minibüsü hiçbir zaman bu kadar temiz olmadığı gibi koltuklar dâhil her tarafı perişandı.

( Bir zamanların gözde Minibüsü, Almanya’da çekilmiş fotoğrafta görülüyor )

 İnsanların bu arabaya binmek istememelerinin ise özel bir nedeni vardı, çünkü çoğunlukla Balıkesir’den kalkar ama Edremit’e varıp varmayacağı belli olmazdı. Adının önüne ‘Deli’ kelimesini yakıştırmışlardı. Mehmed’in en büyük merakı ‘Define Bulmak’tı. Düzgün bir şekilde arabası ile yola çıkar ama bir anda aklına bir yer takılır ve bakarsınız arabayı o tarafa çevirmiş gidiyor. Bir seferinde benim de içinde olduğum sırada yoldan çıktı, içerdekiler yalvarıyor, ‘Bak oğlum Edremit’te işim var, yapma etme’ diye. O yalvarmalara dayanamaz orada durur, kapıları açar herkesi indirir ama kesinlikle Edremit’e gitmezdi. Artık adı üç isimle anılıyordu. Defineci Deli Mehmed, arabanın orta koltuklarını söktürmüş büyük bir sandık koymuş ve üstüne oturma yeri yaptırmıştı. Sandığın içinde her türlü define arama aleti mevcuttu. Kazmalar, murçlar boy boy çekiçler, ne ararsanız. Bir sabah baktım onun minübüsü  ilk sırada, ondan başka araba da yok, Selamlaştık, beni tanırdı, Madenci olduğumu bildiği için belki de bir sempatisi vardı. Benden başka  yolcu yok, konuşuyoruz. Bir ara ‘Mehmed, bir yerde altın olduğunu nereden anlıyorsun’ dedim. Yerinden kalktı, etrafa bakındı, sonra meşhur orta sandığını açtı. İki ince pirinç çubuk çıkardı, uçları çatallıydı. ‘Gel benimle’ dedi. Sabah sabah almıştık başımıza belayı, arabayı filan bıraktı, o önde ben arkada,  kuru dere üzerine yapılmış beton yaya köprüsünden geçtik, orada tek katlı evlerden oluşan bir mahalle vardı. İki çubuğu birbirine geçirdi, evlerin arasından ilerliyoruz, duvarın hemen dibinden gidiyor. Kendini öyle kaptırmış ki başka hiçbir şeyi gözü görmüyor. Bir evin köşesinde durdu. ‘İşte, bak nasıl gösteriyor.! Gözleri parlıyordu. ‘Bu evde hem de çok altın var.’

Yine bir başka seferinde ikimiz yalnızız. ‘Bak’ dedi ‘Ben her yeri yıkmam. Bu Yunan buralardan kaçarken, geri gelip alırım diye çalıp çırptığının çoğunu sakladı. Herkese söylemem bunları ama senin bu işlerle ilgin yok, birincisi kuru çeşme gördüğümde yıkarım.   Taşları hemen dizer bir de uyduruk teneke sokar çeşme yapar ama arkasına saklamıştır. Taşları yığar yatır yaparlar, ağaca çaput bağlarlar ziyaret derler hepsini önce  çubukla yoklar varsa yıkarım.’

O antika peşinde değildi, gerçek bir defineciydi. Şimdi, peki ne oldu? diye sorarsanız bilmiyorum, belki Balıkesir’in zenginlerinden apartmanlar sahibi Mehmet bey oldu ya da, dağlarda perişan gezen biri. Benim anılarımda ise o daima ‘Defineci Deli Mehmed’ olarak kaldı.

M. Meran Pakel

Dalyan, 21.08.2020

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s