
Bugün size yukarıda gördüğünüz dağları ve buralarda yaşamış bir kişiyi anlatmaya çalışacağım. Bu dağlar Bitlis vilayetimizde, bilmiyorum yolunuz o taraflara hiç düştü mü? Van gölünden görülen her zaman üstünde beyaz bir bulut olan Nemrut dağı da bu vilayetimizin sınırları içindedir. Sönmüş bir volkan olan bu dağın içerisine inen toprak bir araba yolu vardır, muhteşemdir, iki gölcük bu kraterin içinde yer alır, birisi sıcaktır, ben daha sönmedim dercesine. Burada hiç ses yoktur, mutlak bir sessizlik sizi ürpertir, 90 lı yılların sonuna doğru teröre karşın oralara gitmiştim.

Dün yazdığım yazımdaki, ‘taşını toprağını tanımayan’ sözlerim için ülkeme haksızlık ettiğimi düşündüm, büyük önder Atatürk’ün ilk kurduğu enstitü Maden Tetkik va Arama Enstitüsüydü, bizzat açılışında söylediği sözler orada duvara kazınmıştır, ‘Sizler yurdun her yanını gezecek ve bu milletin gelişmesi için elzem olan bütün yer altı kaynaklarını bir an önce milletimizin refahı için ilmin ve fennin bütün icaplarıyla yerine getireceksiniz…’’

MTA Enstitüsünün her yaz karlar eridikten sonra gittiği yerlerden birisiydi, Bitlis ve Bingöl arasındaki o gördüğünüz dağlar. Çadırlar kurulur, dağ dere tepe dolaşılır ve maden aranırdı 1970 li yıllarda. Yine böyle bir çalışma sezonunda Genel Direktör Sevgili Sadrettin Alpan Bitlis’e ve oradan doğruca kamp yapılan dağa gelir. Arazide mühendislerin kaldığı kamp çadırlarının arasında dolaşıp bilgi alırken oldukça uzakta devlet çadırlarına benzemeyen bir başka çadır görür. ‘O çadır kimin?’ sorusuna
‘-Orada bir yerli arkadaş kalıyor? Bizimle alakası yok efendim’
- Peki, ne yapıyor bu dağlarda?
- Efendim, taşlara meraklı her gün bizim gibi buralarda dolaşıyor.
Daha çok meraklanan Genel Direktör doğruca onun çadırına yönelir, çadırın önünde kalın postalları ve elinde çekiciyle yüzü güneşten yanmış bir adam durmaktadır.
‘Sen buralarda taş topluyormuşsun, doğru mu evladım.?’
‘Evet, efendim.’ Çadırın örtüsünü açar içeriye yerleştirilmiş bir tahta masanın üzeri bir yığın taşla doludur. İçeri girerler, Sadrettin bey, eline aldığı her taşı ve nereden bulduğunu sorar. Kimi çok uzak bir zirveden kimi yakınlardan, muazzam bir taş koleksiyonu vardır bu gencin çadırında ve çoğu da maden cevheridir.
Sadrettin beyi tanıyanlar ve o günü yaşayanlar onun o gün bir çocuk gibi mutlu olduğunu anlatırlar. Sonra ne mi oldu. O genç adamı hemen ‘Prospektör’ kadrosuyla işe aldı, işte Türkiye’nin bastığı toprakları ve taşlarını seven birisinin hikayesi. Fazıl Polat tüm Bitlis Masifini adım adım dolaşmış bir kişiydi, Jeoloji Mühendislerine sorular sorar bilgisini her gün arttırırdı, öyle ki merakından belki inanmazsınız Jeoloji sempozyumlarına dinleyici olarak katılırdı. Hiç unutmam ‘Bitlis Masifi’ üzerine bir profesör tebliğ sunuyor, bitince soru sormak isteyenler var mı demesiyle, Fazıl elini kaldırdı, uzatılan mikrofona aynen şunları söyledi.
‘Bu Profesör yalan söylüyor.’ Salonda birden sessizlik oldu, ..Üniversitesinin bir bilim adamına nasıl böyle bir şey söylenebilirdi ki, devam etti. ‘Ben kendisini bir defa bile Bitlis Masifinde görmedim.’ Profesörün kızaran yüzünü gördüğümüzde gerçeği anladık, anlattıkları derlemeden başka bir şey değildi.
Bugün, Taşını toprağını yürekten seven Fazıl Polat’ı tanımanızı istedim…
M. Meran Pakel
Dalyan, 29.08.2020