‘Karamsarlığın’ Resmini Yapmak..

Bugün Norveç’in başkenti Oslo’ya uzanacağız. En üstteki resim ‘Limanı’ 1990 lı yılların başında yine bir kış günü bu limana feribottan arabamla inmiştim. Feribota bindiğim Kiel limanında, geminin kalkmasını beklerken, gri, kapalı, karamsar gökyüzünü, yuvarlak geniş camlı pencereden izliyordum. Bir gürültü koptu, üst güverteden birisi merdivenlerden aşağıya doğru yuvarlanıyordu. Az önümde bitti yuvarlanması.  ‘Eyvah, bir yerleri kırıldı’ diyerek yerimden doğruldum. Şişman kadın yere oturmuş kahkahalarla gülüyordu, kamarotlar yetişti, kollarından kaldırdılar. ‘Ne oldu?’ soruma, ‘Bu Norveçliler hep böyledir, gemiye binince başlarlar, Oslo’ya kadar içerler’ cevabını almıştım. Gemiden ayrılırken ayakta durmakta zorlanıyorlardı. Gümrük memurunun sadece ‘Ne kadar içkiniz var’ sorusu beni iyice şaşırttı. Norveç’te ‘Karamsarlığı’ ve ‘Depresyonu’ önlemek için içkinin sadece ‘Tekel’ eliyle devlet tarafından kısıtlı verildiğini işte o zaman öğrendim.

Şehrin sembol heykellerinden biri Vigeland Parkındaki’ ‘Kızgın Çocuk’ heykeli ama ben aşağıya fotoğrafını aldığım binada yaşamış olan ressam ile ilgileniyordum.

En kötümser ressam olarak bildiğim Edvart Munch bir zaman burada yaşamıştı.

Edvart Munch ( Kendi Portresi )

Binanın içinde resimlerini görünce şaşkınlığım daha da arttı.  Benim ‘Tek’ olarak bildiğim resimlerinin birçok eskizi, farklı renklerle boyanmış çalışmalarla doluydu odalar.  

Bu girişten sonra, size onun ünlü, ‘Çığlık’ ( Norveç’çe Skrik ) tablosunun hikayesini anlatmak istiyorum

Edvart, babasının zoruyla önce Mühendislik okudu, yapamayacağını anlayınca yarıda bıraktı. Resime başladı. ‘Sanat insanın eseridir, doğa’nın bir kopyası olamaz’ diyordu. Yirmili yaşlarında gittiği Paris’te ‘uluslar arası Sergide’ arkadaşları Paul Gaugin, van Gogh’la birlikte resimlerini sergiledi. Peru Pavyonunda sergilenen bir Mumya hem onu hem Paul’u etkiledi.

Gaugen daha sonra yerleştiği adalarda yaptığı resimlerin bazılarına  karamsar karakteri işleyecektir.

Paul Gaugin detay

Edvart Paris dönüşü Çığlık tablosunu yaptı.  İki yağlı boya iki de pastel versiyonu olduğu bugün biliniyor, tabii eskizlerini saymazsak. Bazılarını aşağıya alıyorum.

Babasını kaybedince bunalıma girdi, bu arada resimlerinden kazandıkları ile ailenin geçimini sağlayabildi. Otuzlu yaşlarının sonlarında ölümü düşünmeye başladı. Uzatmayalım, ‘Kliniğe’ yattı. Neredeyse bir seneye yakın süren tedavisinden sonra 1909 yılında, kırk altı yaşında yeniden hayata başladı. Doktoru ona iki öğüt vermişti, birincisi toplum içinde, kalabalık guruplarda içki içmeyecekti. İkincisi ‘Siyah’ rengi hayatından çıkaracaktı. Yaşamının sonuna kadar bu kurallara uydu. İki Büyük Savaşı da gördü, öldüğünde ( bugün aynı gün ) 23 Ocak’ta ülkesi Nazilerin işgali altındaydı. Cenazesini Naziler kaldırdı. Norveç Milliyetçileri ‘Onun da bir Nazi’ olduğunu iddia ettiler. Oysa Hitler tarafından ‘aforoz edilen’ ve Resimleri ‘İlkel ve İğrenç, ancak mağaralara yakışır’ dediği ressamlardan birisi olarak tüm eserleri Alman Müzelerinden indirilmiş bir ressamdı.

‘Çığlık’ 1994 yılında Müzeden çalındı, üstelik hırsızlar bir de not bırakmışlardı. ‘Yeterli güvenlik almadığınız için teşekkür ederiz’ diyordu notta. Bulunamadı.  İkinci yağlıboya tablo ‘Çığlık ise 2004 yılında yine Müzeden çalındı ancak bir sene sonra biraz hasar görmüş olarak bulundu. Pastel olarak yapılan ‘Çığlık’ Sothebys tarafından açık arttırma ile rekor bir fiyata 2012 yılında 120 Milyon dolara satıldı.

Sağlıkla ve ‘Umutla’ kalmanız dileklerimle. Edvart’ın ‘Madonna’sından detayla bitirelim yazımızı

M.  Meran  Pakel

Dalyan, 23.01.2022

237 ( 09 / 22 )

Leave a comment