
Fransa’nın en önemli ödülü, yukarıda gördüğünüz Légion d’honneur. Napolyon 1805 yılında kendi yaratmış, böyle bir nişanla onurlandırmayı. Başlangıçta sadece kendi ülkesinin vatandaşlarına verilmiş ancak 1855 yılına gelindiğinde bu kuralın dışına çıkılmış. Önce size bu olayı hatırlatmak için, İstanbul’a gelen Fransız elçisinin resmini aşağıya alıyorum.

Elçinin tam adı Antoine Édouard Thouvenel 1855 yılında İstanbul’a geldiğinde sadece 37 yaşında ama başarılı bir diplomat, onu ilerleyen yıllarda Hariciye Bakanı olarak, en zor günlerde göreceğiz, Fransa’da.
Bütün elçilik çalışanları, bir tören alayı eşliğinde Osmanlı Padişahı Abdülmecid’in yanına çıkar ve Fransa Kralı 3. Napolyon’un özel olarak gönderdiği ‘Onur Madalyasını’ takdim eder. Abdülmecit bu nişanı alan ilk kişidir ülkemizden, üstelik ilk defa farklı bir millette ve ayrı ‘Dini’ görüşteki bir kişiye verilmişti.

Tarih 1946 yılını gösterdiğinde, Siyasal Bilgiler Fakültesinin en uzun boylu öğrencisi mezun olmaktadır. ‘Gözyaşların dinsin ey vatan yetiştik artık biz’ sözleri ile başlayan Mülkiye Marşı kulaklarında çınlarken Istanbul’lu 1.95 boyunda Özer, Liseyi okuduğu şehir olan İzmir’in Karaburun ilçesine gelir. Depremle sarsılır o yıl Karaburun ve Özer onarmak için ‘yetişir’ halkla çalışarak. Doğu hizmetinden sonra Kuşadasına Kaymakam olarak gelir. Kuşadası ile başlayan, halkının ülke güzelliklerini yaşayabilmesi sevdası kooperatifleşmeye yönlendirir. Kuşturu kurarlar.

Muğla Valiliği ise onun başarılarının doruk noktası oldu. Özer Türk adı artık Turizmi başlatan insan olarak anılıyordu tüm yörede. Fransız Devleti yine bizden önce davrandı, onu ‘Onur Madalyası’ ile ödüllendirdi. O ülkemizde ‘Mülki Amir’ olarak ilk ‘Legion d’honnour’ sahibidir.

Yazımızı bir anı ile bitirelim. Çok değil bundan atmış sene önce Muğla’dan Gökova ya inmek tam bir cesaret işiydi. Dağın yamacına açılmış daracık yoldan Sevgili arkadaşım Fethi Deliveli’nin kullandığı ‘Hotel Lidya’nın kamyoneti ile keskin bir viraja girmek üzereyken ‘Aşağıdan bir kamyon geliyor. İstersen bekleyelim’ dedim. Arabayı yolun en kenarına çektik, beklemeye başladık, Viraj o kadar dardı ki kamyon dönemedi ve kasası bizim kamyonetin önce sol farını, sonra kaportasını ezdi, şoförün durma şansı yoktu. O dik yolda dursa br daha kalkamazdı.
Bizim halkımız yaşanan olaylara göre isim takar yörelere, ‘Sakar’ Cehennem demek, gerçekten de Sakar yokuşu öyleydi. 1972 yılında Sevgili arkadaşım Kemalettin Zorlu’nun Şantiye Şefi olduğu Firma ile yol yeniden yapıldı. Bu işte Özer Türk’ün çabası var mıydı derseniz., onun emeğinin olmadığı yer var mıydı acaba?
M. Meran Pakel
Dalyan, 24.04.2022
247 ( 19 / 22 )