
1980li yılların başında çekilmiş, yukarıya aldığım fotoğraf. Ankara Kızılay Meydanından Maltepe’ye doğru uzanan bulvarın, İzmir Caddesi köşesinde gördüğünüz yüksek bina, ‘Kızılay Dershanesi’. ‘Celep’le başlayan yazılarımız burada anlatacağım anılarla tamamlanmış olacak. Aşağıdaki fotoğraf ise ‘Antoloji Ankara’ sitesinden. Birbirinden güzel fotoğrafların arasından seçtiğim fotoğrafta, önde Nevra Serezli, tam arkasında ise, bugünkü konumuz Kızılay Dershanesi görülüyor.

Ankara’nın en büyük dershanesinin sahibi Selçuk Beyin, İzmir Caddesi ile Bulvara bakan köşede, birinci katta bürosu vardı. Koyu vişne renkli ahşap büyük çalışma masası, deri koltukları ve kalın perdeleri ile insanları etkileyici bir iz bırakıyordu. Bu tür yerlere girdiğimde aklıma İhsan Bey’ gelir. Önce konudan uzaklaşıp size bir anımı araya sıkıştırayım.
İstanbul’da bir reklam şirketinde yardımcı grafiker olarak çalışıyorum, Patronlarımdan birisi İhsan Bey, o yılların en pahalı mobilyası ile odasını döşetti ama inanın cebinde hiç parası yoktu. Öğle arasında çalışan çocuklardan birisini gönderir, ekmek ve yanına biraz bir şeyler aldırır, kimse görmesin diye kapıyı kilitler, yemeğini yerdi. Benim aram iyi, doğrudan sordum, ‘İhsan Bey, neden bu kadar lüks büro yaptınız, paraları buraya harcadınız?’ soruma güldü, ‘Oğlum, ben burada büyük işler konuşacağım gelen insan önce büroma bakar, cebimde param olup olmadığına değil’ İhsan Bey, ilk Arçelik Logosunu yaratan kişiydi.
Selçuk Beyin ondan farkı, gerçekten zengindi. Ankara’nın en büyük dershanesi, beş katı tüm sınıfları öğrenci ile dolu ve hepsi ona çalışıyordu. Öncelikle söylemeliyim, onunla hiç çalışmadım, sadece arada sırada konuşmaya giderdim.
Aynı yaşlarda olmamızın verdiği güvenle, ilk tanıştığımızda ‘Selçuk Bey, bu dershaneyi nasıl kurdun’ soruma, ‘Ben bu işi, Tanın Dershanesinde öğrendim.’ ‘Mustafa Beyin dershanesinde mi?’ ‘Tanıyor musun?’ Böylece arada bir yakınlık kuruldu.
Selçuk Bey, Fen Fakültesinde Matematik Bölümünde öğrenci, çalışmaya başlamış dershanede ve yetmişli yılların sonlarında kendi dershanesini kurmuş.
Bir öğle sonrası, bürosunda konuşurken kapı çalındı ve orta yaşlı bir bey içeri girdi. Selçuk Beyin, ‘Buyrun hocam’ demesi üzerine ben gayri ihtiyari yerimden kalktım, biraz da rahat konuşabilmeleri için uzaklaştım. Öğretmen, ‘Esat’ta bir daire buldum’ dedi. ‘Ne istiyorlar Hocam’ sorusuna eğilerek bir şeyler söyledi. ‘Hemen alalım Hocam, ben şimdi muhasebeyi arıyorum, siz oradan alırsınız’ Teşekkür ederek ayrıldı.
Ayrılınca doğrudan sordum, ‘Siz öğretmenlere ev mi alıyorsunuz?’
‘Elbette’ devam etti, ‘Bu gelen öğretmen …Lisesinin Matematik öğretmeni altı sınıfın hocası. Bu sınıfları buraya getirecek, öğrencilerden kazandığımın yanında ev parası hiçbir şey.’
Yanından ayrıldıktan sonra kendi Lisemin bizlere bir şeyler öğretmek için çırpınan öğretmenleri aklıma geldi, biraz daha fazla öğrenmemiz için uğraşan ‘Cumhuriyetin Öğretmenleriydi’ onlar. Bilgilerini aktararak Devletin verdiği ile geçinen nice öğretmenin yerini değişen ‘Ülkemin Düzeni’ ile öğrencilerini dershanelere aktaran hocalar olmuşlardı.
Bahçelievler Deneme Lisesinin değerli öğretmenlerinden Fizik Öğretmenimiz Sevgili Şükrü Kapucu, Matematik öğretmenlerimiz, Sevgili Enver Taşdemiroğlu ve Sevgili Faika Cesur’un fotoğraflarını aşağıya alıyorum.



Neredeyse altmış yıl geçti Liseyi bitireli, bizi biz yapan etkileyen değerli Öğretmenlerimi minnetle anıyorum, hep benliğimde yaşayacaklar. Bu duygusal sonun devamı daha da hüzünlü, Selçuk Bey, yetmişlerin ortalarında ülkeyi saran ‘Bankerlik’ olayına kapıldı, borçlarını ödeyemedi, artan SSK borçları yüzünden Dershaneye el konuldu, en son Pembe Köşkteki evinin satıldığını duydum. Fen Fakültesinden Kızılay Dershanesine kadar uzanan bu yükseliş ve düşüşün ‘dersini’ veren bir okul ne yazık ki daha yok..
Sağlıkla kalmanız dileklerimle.
M. Meran Pakel
Dalyan, 30.09.2022
271 ( 43/22)