
Geriye dönüp baktığımda, ‘Ne kadar Şanslı’ gençlik yılları geçirdiğimizi fark ettim. Marmara’yı da sayarsak dört denizde gidip gelen güzel gemilerimiz vardı. Bu gemilerde biz talebeler için ‘Güverte’ biletleri ile, yıldızlı gökyüzünü seyrederek neredeyse ‘Bedava’ İstanbul’dan İskenderun’a kadar, bugün turistik olan tüm limanlara uğrayarak giderdik. Aklımız bir karış havada kaptanlarını bilmediğimiz, merak etmediğimiz bu güzel gemiler neredeyse unutulmak üzereyken, aşağıya kapağını aldığım kitabı, İş Bankası Kültür yayınları olarak yayınladı. Kısa zamanda tükendi ve o zaman anladım ki o gemilere özlem hiç bitmemiş. İkinci baskısı eklerle çıktı, kütüphanemde yerini aldı.

Bugün sizlere o kitabın hikayesini ve alıntıladığım bir ‘Feneri’ aktarmaya çalışacağım.
Biz Osmanlı’dan bu yana denizlerle uğraşmamıza karşın ne yazık ki, doğru dürüst ne gemilerimizin ne de yaşanan olayların ‘yazısı belgesi, çizimi’ var. Elimizde ‘gerçek’ tek gemi çizimi ‘Piri Reis’in amcası Kemal Reis’e ait, onun kadırgası. Bu çizimi de acımasızca katlettiğimiz Piri Reis çizmiş. Bu hüzünlü girişten sonra size fotoğrafta gördüğünüz kişiyi tanıtayım. ‘Uzak yol Kaptanı’ olarak, İstanbul’un en güzel okulu, Boğazın kenarına yerleşmiş Yüksek Denizcilik Okulundan mezun oldu 1950 li yılların ortalarında. Sevgili Oktay Sönmez’in yarım yüzyıl sürecek olan ‘Denizciliği’ böyle başladı. Onunla aynı yıllarda okulda olan Sevgili arkadaşım Metin Acar, okulda onu tanıdığını aktarmıştı. ( Metin Acar ikinci sınıfta soyadı gibi ele avuca gelmez bir kişi olduğu için, okul Müdürüne kızıp onu Boğazın sularına attığı için okuldan uzaklaştırılmış ve Kaptanlık yerine Akademiyi bitirip Ressam olmuştu. )
Okumayı ve yazmayı seven Sevgili Oktay Sönmez, bayramlarda ve özel günlerde arkadaşlarına fotoğraflar gönderir ve ön yüzünde görülen gemiye ait notları arkasına eklerdi. Arkadaşlarının zorlamaları ile bunları bir kitap haline getirdi. İşte bir kitap böyle yaratıldı. Artık ancak, internet ortamında veya sahaflardan alabileceğiniz bu kitap bir ‘fener’, daha doğrusu ‘Fener gemisi’ ile başlar.

Atlantik Okyanusunu geçerek ABD’nin doğu kıyılarına yaklaşan gemileri kıyıdan yedi mil uzakta Ambrose karşılar. New Jersey ve eski adıyla New Amsterdam (New York) limanlarından çıkan gemilerin özellikle çarpışmaması için yerleştirilmiştir. Okyanustan gelen gemiler için kılavuz kaptanla buluşma noktasıdır. Oktay kaptan, fener gemisini ilk görecek gemiciye her seferinde bir ödül verir. En zor mesleklerden biri olan denizcilikte, farklı ülkelerin kaptanları birbirleriyle sıcak yakınlıklar kurar, işte Ambrose gemisinin klavuz kaptanları de bunlardan biridir.
Aşağıya aldığım fotoğrafta gördüğünüz ‘Sandy Hook’ gemisi (adını kıyıdaki bölgeden almış) bu yöredeki ilk deniz fener gemisiydi.


1800 lü yıllarda başlayan Fener gemileri, 1980li yıllarda sabit bir platformun yapılması ile sona erdi. Ambrose oradan ayrılmadan önce çekilmiş tek fotoğraf anı olarak kaldı.

Sevgili Oktay Kaptan kitabında, dostlarının olduğu bu fener gemisini bir daha görememeyi hüzünle anlatır. Yıllar sonra ABD’ye kızını görmeye New York’a gider. Kızı onun koluna girer, ‘Baba şimdi gözlerini kapa, ben aç demeden açma’ der. Birlikte yürürler uzunca bir zaman. ‘Şimdi aç’, Oktay Kaptan’ın karşısında Ambrose durmaktadır.

Bu satırları okuduğumda gözyaşlarımı tutamadım, bir denizcinin duyguları ancak böyle anlatılabilirdi.
Günümüzde, Ambrose, Yedinci Bulvarda, rıhtımda bir ziyaret gemisi olarak yaşamını sürdürüyor.

Hiçbir şey yazmamayı ilke edinen toplumumuza inat birçok eser bıraktı arkasında.
Umarım devam ettirir genç denizciler.
Sağlıklı günler dileklerimle,
M. Meran Pakel
Dalyan, 27.04.2023
297 (18/23)