

MÖ 616 ile 579 yılları arasında Roma’da Krallık yapmış olan Tarquinius Priscus’un bilinen tek çizimini yukarıda görüyorsunuz. Roma Kralları arasında özel bir yeri var. O bir Etrüsklü. (Eti-Rusk ların MÖ 1000 li yıllarda Anadolu’dan Avrupa’ya yerleştikleri savları bugünkü yazımızın konusu olmadığı için üzerinde fazla durmadan devam edelim.) Bir Etrüsk şehri olan Tarkuini’de (Bir başka deyişle Tarku-şehrinde) doğduğu için Priskus’a bu ön ad verilmiş. Roma İmparatorluğunun ilk başkenti olan Roma ile Son Başkenti olan Doğudaki Kostantinopolis’in her ikisinin de yedi tepe üzerinde yer alması bir tesadüf mü bilmiyoruz. Roma’da aşağıya fotoğraflarını aldığım Palatino tepesi ile Aventine tepelerinin arasına o devrin en büyük ‘gösteri Merkezini’ Priskus yaptırmış.


Yüz elli bin kişinin izleyebileceği bu görkemli alana ‘Circus Maximus’ adını vermişler.


İşte yakın zamana kadar bildiğimiz ‘Sirk’ bir başka deyişle gösteri alanları böyle başlamış.
Bizim çocukluk çağımızda yaygın olarak ülkemizi ziyaret eden en ünlü ‘Sirk’ Medrano’ydu. Bugünkü Tır’lara benzeyen büyük kamyonlarla konvoy halinde önce İstanbul’a gelir, Dolmabahçe stadının arkasında Maçka Parkına doğru yerleşir, çadırlarını kurarlardı. O yıllarda İstanbul’da basılan gazetelerden sirkin geldiğini öğrenir ve biz Ankara’da yaşayan çocuklar heyecanla beklemeye başlardık. Sirkler genellikle yaz aylarında gelir, İstanbullular yazın ‘sayfiye’ olarak Anadolu yakasına geçtikleri için tüm tanıtımlarını sokak arasında boyu beş metreye varan tahta ayaklar üzerinde yürüyen, uzun pantolonu ile garip kıyafetli adamın elindeki Megafonla çevreyi bilgilendirmesinden öğrenirdi. Ankara’ya geldiklerinde 19 Mayıs Stadyumunun hemen arkasındaki geniş alana yayılır, renkli iki direkli büyük çadırlarını kurarlardı.

Sirklerin mutlaka uzun kırmızı şapkalı ve aynı renkte redingotlu bir takdimcisi olurdu. ‘Baylar ve Bayanlar ve sevgili çocuklar’ diyerek çoğu zaman yabancı dilde anonsları yapardı. Takdimcinin dışında bir diğer olmazsa olmazı, gösteri meydanının hemen arkasına yerleşmiş olan ‘Orkestraydı’.
Neler vardı gösterilerde derseniz, ilk aklıma gelen, başlarına uzun tüylü sorguçlar yerleştirilmiş dört atı ayakta, mayolu ve file çoraplı kullanan at cambazı genç kadınlar.


Jonglörler, gerilen ip üzerinde ‘düştü düşecek’ diye korkuyla izlediğimiz ip cambazları.

Trompetler ve davullar çalmaya başladığında anlardık ki heyecanla beklediğimiz aslanlar çıkacak. Demir parmaklıkla sahne çevrilir ve sahnenin yanından demir kafeslerinden aslanlar birer birer gelirdi.
Onların en özel gösterisi, çıkmış oldukları yüksekçe platformdan atlayarak bir halkanın içinden geçmeleriydi.

Benim izlediğim sirklerde ‘Trapez’ yoktu. Avrupa ve Amerika’daki sirklerin özel gösterisi olan bu beceriyi biz ancak filmlerde izledik. Unutulmaz ‘Trapez’ filminden iki fotoğrafı aşağıya alıyorum. Burton Lancester’in de dokuz yaşında sirklere girdiği notunu yazımıza ekleyelim.


1980 li yıllarda ‘Hayvanlara kötü muamele edildiği’ gerekçesi ile büyük bir baskı altında kalan Sirkler protesto edildi ve sonunda birer birer kapandı. Jack London’un şimdi adını hatırlayamadığım bir romanı sirk köpeklerinin ne kadar acımasızca terbiye edildiğini yazar. Bu romanın ne kadar etkisi olmuştur bilmiyorum ama biz çocuklar sahneye çıkan fillerin ve aslanların bunu doğal yetenekleri gibi düşünür olayın ayırdına varamazdık o yıllarda.

Sirk kelimesi bizim deyimlerimize de girmişti bir zamanlar, biz Lise yıllarında iken. Sınıfta çok taşkınlık yaptığımız anlarda, öğretmenler kaşlarını çatar, ‘Burayı sirke çevirdiniz’ diyerek sitem ederlerdi.
Anlatmak istediğim sirkin en önemli kişilerini sona bıraktım, ‘Palyaçolar’. Onların görevi hem eğlendirmek hem de bir sonraki gösteriye zaman kazandırmaktı.

Yazımızı onların ‘ünlü’ numaraları ile sonlandıralım.
Sahneye iki kova ile koşarak girer iki sevimli Palyaço, birbirlerini kızdırırlar birisi birden bir kova suyu diğerinin üstüne boşaltır, diğeri öbür kovayı kapar, bir kovalamaca başlar. Üç dört tur sahnede koşuşturmadan sonra kaçan seyircilerin arasına koşar diğeri yetişir ve kovayı boşaltır. Seyirciler ıslanmamak için eğilirler ancak içinde su yerine konfeti kağıtları renk renk üzerlerine yayılır.
Keyifli sağlıklı gümler dileklerimle,
M. Meran Pakel
Dalyan 23.04.2023
296 ( 17/23 )