
Biliyorum biraz sıkıcı olacak ama sizleri 50-60 lı yıllara tekrar götürerek başlamak zorundayım. Ankara’dan tatile gidecekseniz tek ulaşım aracınız aşağıda resmini koyduğum “Motorlu Tren” den başka şansınız yoktu. Otobüs firmaları ellili yılların sonunda başladığında Ankara’daki Etlik Garajından kalkarlardı. Doğuya yolculuk yapmak isterseniz yine doğru dürüst yol yok, tren yolculuğu dışında. Hele deniz kenarında yaşıyorsanız, tek ulaşım denizden..

Genç Cumhuriyetimizin sahillere yol yapma şansı yok, o günün şartlarında öncelik “Doğu”ya ulaşabilmek. Bir başka yazımda yazacağım ama şunu söyleyeyim. Henüz Fırat ve Dicle’nin öbür tarafına bile geçilememiş, üzerilerinde köprü olmayan bir ülkeyi konuşuyoruz. Kıyı kentlere tek ulaşım denizden. “Deniz Yolları” kurulmuş, Seyr-i Sefain idaresinin bıraktığı yerden devam ediyor. Öncelikle Karadeniz, Ege ve Akdeniz kıyı şehirlerine düzenli ulaşım ve sürat postaları konuluyor. Karadeniz gemisini Ordu ve Giresun gemileri takip ediyor, Ege gemisini İzmir, Mersin gemisini Akdeniz gemisi takip ediyor. Karşılıklı seferler sayesinde ulaşım ve malzeme taşınıyor.

Bu girişten sonra gelelim konumuza, araştırmadım ama etrafında dört farklı denizi olan bizden başka ülke var mı ? Bilmiyorum. Denizle çevrili ülkemde sadece Karadeniz, eskiden bu yana, gemi ve tekne yapımı işiyle ve denizle ilgilenmiş, daha doğrusu zorunda kalmış. Ne yapsınlar arkaları sarp dağlar ve yüksek yaylalar , geçim denizden. Osmanlı zamanında dört tersane çalışmış ayrı ayrı yerlerde, ve onlar kendi teknelerini kendileri geliştirmişler.

yukarıya aldığım resimde gördüğünüz model gemiler şimdi Karadeniz’de süs eşyası olarak üretiliyor ve satılıyor. Kendilerini denizde göremeseniz de, denizlerimizin en çalışkan ve o denli yorgun gemileriydi bu “Mavna” lar. Ona “Taka” deseler de bizim için onlar yük ve yolcu taşıyan bütün denizlerimizi dolaşabilen tek yerli gemilerimizdi. Bunların “projesi” yoktu. babadan oğula tersanelerde üretilirdi.


Yukarıya aldığım iki resimde gördüğünüz gibi isterse sarayın önüne demir atabilir, isterse Boğazı yarıp geçerlerdi. Güvertesi olmayan bu teknelerin içi her türlü yükü alabilecek şekildeydi. Resimde gördüğünüz Pruva direğinin arkasında yük indirip bindirmek için, gerektiğinde rıhtıma yani iskele tarafına dönebilen vinç direği vardı. Kıç tarafında ise, “Efendi Kaptanın” makine ve dümen dairesi bulunurdu. Peki ne taşırdı bunlar derseniz mevsimine göre ne üretilmişse , Hopa’dan başlar İstanbul’a getirirdi. Kereste, balyalar halinde işlenmiş çay, fındık.. Devamlı iş ise Zonguldak’tan İstanbul Kuruçeşme’ye kömür çekmekti. Saç tekneler başlayınca bu kapı kapandı. Başlangıçta sadece yelkenli olan bu tekneler daha sonra hem yelken hem motorlu hale geldi. Önceki bir yazımda bahsettiğim arkadaşım Tezer Tunabay anlatıyor. “Annemin dedesi de, babamın dedesi de kaptan, Bozcaada’da doğmuşlar. Dedemin doğumu 1888, babası da Kaptan, Ünye’den gelmişler”. Babasına soruyor. “Baba nasıl oldu da buraya yerleştiniz” diye “Oğlum” diyor “Biz bilseydik Çanakkale’nin Poyrazını hiç iner miydik buralara, kaçacak yer yok, buraya sığındık.” Yelkenli gemilerle kuzey rüzgarında boğazı geçmek imkansız. Unutmadan ekleyelim Bozcaada deniz tarihimizde bir de Kaptan-ı Derya çıkarmıştır. Mavnalara motor eklenince tüm denizlerimizin efendisi oldular.


Mavnalar, sert Karadeniz Kestane ağacından yapılırdı. Sonradan çam ağacına döndüler. Bu tekneler Karadeniz’in hırçın dalgalarına ve Egenin sert rüzgarlarına, sivri keskin burun yapısıyla dayanıyordu ancak tek bir sorun vardı. Akdeniz’in tuzluluğunun fazla olması nedeniyle yüklü gelip, yüklü dönmek zorundaydı. Henüz karayolu olmadığı için çoğu zaman yüksüz kalmadılar. İstanbul’dan çıkan tekneler nalburiye ve hırdavat yükünün yanı sıra çimento taşır ama mutlaka Bozcaada’ya uğrar ve oradan alabildikleri kadar ada şarabını yüklerlerdi. Yolu olmayan Bodrum ve Marmaris bunların yolunu gözlerdi. Tüm yük buralarda boşalmışsa sorun yoktu, çünkü Bodrum mandalinasının alıcısı İstanbul’da hazırdı. Onlar bir bakıma bizim denizde ilk yük taşıyıcılarımızdı. Yazımı Hisarın önünde çekilmiş bir resimle bitiriyorum, resimlerimi eski Hayat dergilerinden aldığımı ekleyerek.

M. Meran Pakel
Dalyan, 20.06.2019